|
|
 |
Endişeliyiz ve tarafız!
Yusuf TANRIVERDİ
[email protected] |
|
KCK davasında sanıkların Kürtçe ifade verme talepleri mahkeme heyeti tarafından hiçte ikna edici olmayan bir gerekçeyle reddedildi. Kürtçe konuşan sanıkların konuştukları dil ise “bilinmeyen bir dil” olarak tanımlanma gafleti içine düşüldü. Halkınızın yarısının kullandığı dili “bilinmeyen bir dil” olarak tanımlamak sanırım ülkeyi parçalamak isteyen bir zihniyet ürününden başka bir şeye hizmet etmeyecektir.
Aslında mahkemenin bu yaklaşımı devletin zihniyet kodlarının tezahürüdür. Laik Cumhuriyet kendini inkâr ve asimilasyon üzerine kurmuştur. Kürt halkı yıllardır asimilasyon, baskı ve tehdit altında varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Devletin yok sayma politikalarına karşı Kürtler ağır bedeller ödeyerek varlık mücadelesi vermektedirler.
Devletin “birlik, beraberlik” algısı arkaik bir düşünceye saplanıp kalmıştır. Bu ilkel ve zorba “birlik beraberlik” algısı dayatmasının faturasını ise Türkler ve Kürtler olarak birlikte ödemekteyiz. Birlik, beraberlik adına saplanılan bu arkaik zihniyet dün Genelkurmay başkanın yaptığı açıklamada da kendini gösteriyordu. BDP’li belediyelerin iki dil kullanma kararı ardından Genelkurmay: “Son günlerde ‘dilimiz‘ üzerinde kamuoyunun gündeminde yer alan birtakım tartışmaların, cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya doğru hızla götürülmeye çalışıldığı endişeyle izlenmektedir” dedi. Bu cümle Cumhuriyetin kuruluş felsefesini net olarak açık etmektedir. Cumhuriyetin temel kuruluş felsefesinde ülkede bir tek etnisete vardır oda “Türktür”. Cumhuriyet felsefesi Türk olmayan tüm etnisiteleri yok sayar. Varlıkları yok sayılanların kullandıkları dilde “bilinmeyen dil”dir. Var olan gerçeği inkar üzerine bir Cumhuriyet tasavvur ettiğinizde var olan gerçekle yüzleştiğinizde uygulayacağınız politika ise inkar, asimilasyon ve baskı olacaktır. Kardeşlik, barış gibi kavramların devletlüler tarafından telaffuz edilmesi ise ikiyüzlü politika yürütme çirkinliğinden başka bir şey olmasa gerekir.
Genelkurmayın “endişeli ve taraf” olması, tamda endişeli ve taraf olunması gereken bir husustur. Kürt sorunun çözüme kavuşturulmasının önündeki en büyük engel askerin “endişe ve taraf” tutumundan kaynaklanmaktadır.
Askerin “endişe ve taraf” tutumu Kürt meselesinin derinleşmesine, çözümsüz bir hal almasına neden olmaktadır. Otuz yıldır “endişe ve taraf” tutumu bölgeyi yaşanamaz bir hale getirmiştir. Yirmi bin faili meçhul cinayetin işlenmesine neden olmuştur. Binlerce köy yakılmış, yıkılmış ve boşaltılmıştır. Yüz binlerce insan evlerinden barklarından ve geçimlerinden olmuştur. Bölge halkı endişe, korku, açlık ve yoksulluk sarmalına alınmıştır. Askerin “endişe ve taraf” tutumu nedeniyle neredeyse her Kürt ailenin evine bir gencinin cenazesi gönderilmiştir. Yine binlerce Kürt yaşlı, genç, kadın erkek, suçlu masum demeden Diyarbakır cezaevinde işkencelerden geçirilmiştir.
Askerin “endişe ve taraf” tutumu nedeniyle Türk aileler binlerce gencinin cenazesini toprağa vermiştir. Düne kadar akraba, hısım, komşu oldukları Kürtlere karşı bugün hiçte dün kadar sıcak bakamayacak hale gelmelerine neden olmuştur. Askerin “endişe ve taraf” tutumu iki halkı karşı karşı getirecek potansiyeli içermektedir. Onun için askerin “endişeli ve taraf” tutumuna karşı endişeli ve taraf olmak gerekir. Zira Genelkurmay meseleyi hak ve özgürlük meselesi olarak değil, asayiş meselesi olarak görmek gafletinde ısrar etmektedir.
Kürtler anadilleriyle eğitim yaparsa, iki dil kullanılırsa devletin üniter yapısı parçalanırmış. Bunlar zannediyor ki bir devlet yalnızca üniter denen yapıyla devlet olur ya da ayakta kalabilir. Hâlbuki üniter olmayan devlet yapısıyla örgütlenmiş pek çok devlet vardır ve tüm farklılıklarıyla birlik beraberlik içinde kardeş ve eşit olarak yaşamaktadırlar. Federasyonda bir devlet modelidir. Bir devlet yapısı eyalet sistemiyle de kurulabilir. Federasyonla, eyalet sistemiyle kurulan devletler, devlet kategorisine girmiyorlar mı yani? Ayrıca tek dil üniter yapının neden vazgeçilmezi ya da olmazsa olmazı olsun? İki dilli, üç dilli devletler pek alada üniter yapılarını koruyabiliyorlar. İlle de kelleli param zihniyeti dayatmasının faturasını Türk ve Kürt olarak daha ne kadar ödemek zorunda kalacağız?
Hasip Kaplanın meclis kürsüsünden Kürtçe konuşmasına meclis başkanı M. Ali Şahinin tepkisi de oldukça ilgi çekiciydi. Kürt açılımı yapan iktidar partisinin bir milletvekili olan Şahinin açıklamalarına AK partinin bir cevap vermesi gerekir. Şahine göre bu durum “parti kapatmayı gerektirir”miş! Kendi partine kapatma davası açıldığında, mevcut kanun ve yasalara, mahkemelerin durumuna ilişkin ettiğiniz sözlere dönüp bir bakınız. İş kendinizi geldiğinde demokrasi ve özgürlük havarisi kesileceksiniz ama başkalarının özgürlükleri ve hakları söz konusu olduğunda mevcut anti demokratik ve anti özgürlükçü yasaların ve kanunların hamisi olacaksınız. Bu duruma düşmenin akıl, iz an ve vicdanla, özgürlük ve haklar açısından izahı mümkün müdür? Meclis başkanlığının devlet bürokratlığı görevi olmadığını Şahine hatırlatmak isterim. Merkez valisi ağzıyla konuşmak meclis başkanın işi değildir.
Anadilde eğitim ve hayatın her alanında anadilini kullanmak Türklerin ne kadar hakkıysa, Kürtlerinde o kadar hakkıdır. Bu hak devlet tarafından Türklere ve Kürtlere bahşedilmiş bir hak değildir. Bu hak insanın insan oluşuyla ilgili temel bir haktır. Bu hakkın inkârı insanın inkârıdır. İnsan, temel hak ve özgürlüklerine ne kadar sahip çıkıyorsa ancak o kadar insandır. Ve insan başkalarının temel haklarına ne kadar saygı duyuyorsa o kadar insandır.
Kürt meselesi; devletin yok saydığı Kürtlerin biz insanız ve bizi muhatap almak ve bizim insan kimliğimize ve haklarımıza saygı duymak zorundasın mücadelesinden başka bir şey değildir.
|
|
19 Aralık 2010 - 00:40:18 |
|
|

Dolar |
|
|
1.546
|
1.556
|
|
Euro |
|
|
2.032 |
2.047 |
|
Sterlin |
|
|
2.380 |
2.440 |
|
Altın |
|
|
68.86 |
69.18 |
|
IMKB |
|
|
63974 |
|
|