|
|
 |
Her şeyin iyisi Batı'da mı?
İbrahim YILDIRIM
[email protected] |
|
Batı karşısında mağrur ve dikbaşlı kültürümüz yerini önce durağanlığa,1839 daki Tanzimat Fermanı ile de batının üstünlüğü Resmen kabule dönüşmüştür. Tanzimat Fermanı ile anasır arasındaki farklılıklar kaldırılmıştır. O zamana kadar hakim sınıf Müslüman teba, normal vatandaş, vergisini verir, askerlik yapar Devlet-i âliyye’nin dayanağı kitle idi. Gayr-ı Müslim teba vergi yerine “haraç” öder, güvenilmediğinden askere alınmazdı. Hatta İslam fıkhında gayri Müslim, bir müslümanı gördüğünde ayağa kalmak, hürmet göstermek mecburiyetinde idi. Ayrıca Müslümanlara uygulanan hukuk ile gayr-ı Müslimlere uygulanan hukuk farklılığı da Batılılar nezdinde şikayet konusu olmaktaydı. Tanzimat fermanı bu eşitsizliği ortadan kaldırmıştır. Artık bütün anasır kanun önünde eşit hale gelmişti. Gelmişti gelmesine de, eski alışkanlık üzre bazı Müslümanlar gayr-ı Müslimlere “gâvur” diye hitap ettikçe, gayri Müslim teba da kendilerinden şikayetçi olmaya başlamıştı. Kasımpaşa Karakolu hemen hergün bu tür şikayetlerle dolup taşmaktadır. Kasımpaşa Karakol Komserinin de şikayet edilen Türklere dönerek “Oğlum size kaç sefer söyledim. Bundan keri gâvura, gâvur demek yasak” demesi meşhurdur.
Tanzimat Fermanı ile tesis edilen bu eşitlik giderek yerini batının üstünlüğü karşısında aşağılık kompleksine bırakmaya başladı. Artık her şeyin en iyisinin batıda olduğu, kanaati yaygılaşmaya başladı. Bu konuda ifrat ve tefritten uzak durmak en doğrusu iken, kompleksli bir yaklaşımla insanımız ve bilhassa aydınımız, batı karşısında ezik bir halet-i ruhiyeye büründü. Bu durum, kültür değerlerimize bağlı aydınlarımızla aralarında bir ayrışma meydana getirdi.
Merhum Mehmet Akif Ersoy bir tren yolculuğu esnasında kompartımanda Parise gitmiş bir gencin heyecanlı intibalarını dinlemektedir. Genç Paris’i öve öve sohbeti tamamlamış ve en son cümlesi : “Paris’i görmeyen eşektir” olmuş. Mehmet Akif gence “ –Evlâdım baban Paris’i görmüş müydü? “ diye sorar. Genç “Hayır efendim, görmedi” deyince , Akif “ O zaman sen Eşşoğlu eşeksin” der.
Yukarıdaki anekdottaki benzer durumlara günümüzde de rastlamak mümkün. Petlas Lastik Fabrikasında İnsan Kaynakları Müdürü olarak görev yaptığım esnada fabrika vardiya saatleri 06-14 , 14-22 , 22-06 idi. Beyaz yakalı tabir edilen yönetici memurlar, sabah 08.00 de işbaşı yaparlarken işçiler sabah 06 da işbaşı yapmaktaydılar. Neden işçiler de bir çok işletmemizde olduğu gibi 8-16 ,16-24,24-08 şeklinde vardiya saatine tabii olmaz. Doğrusu bu durumu garipsemiştim, ama henüz kimseyle de görüşmemiştim. Bir gün Sendika Bölge temsilcisi Hacı Arap bey bana bu konudan şikayetçi oldu, işçilerin rahatsızlığını dile getirdi. Kendisine hak vermemek elde değildi. Kırşehir gibi Anadolu’nun tam ortası bir yörede Petlas çalışanı bir işçi, akşam gezmesine veya misafir kabulüne imkan bulamıyordu. Gece 10 da işbaşı yapacağı için saat 21 de hazırlık yapması gerekiyordu. Sabah 06 da işbaşı yapacak olan erken yatması gerekiyordu. Saat 14 de işbaşı yapan da gece saat 22 den sonra işten döneceği için, ne misafir kabul edebiliyor ne de misafirliğe gidebiliyordu. Benim bu saatleri değiştirmek niyetimi öğrenen Üretim Müdürü ve Mühendis arkadaşlar, bu saatlerin ne kadar bilimsel olduğunu, yapılan istatistiklerde iş kazalarının sabah 05 lerde olduğunun tespit edilmesi üzerine, bu saatlerin Sendikaya kabul ettirilinceye kadar, çok uğraş verdiklerini anlatarak, hatta batıda uygulamanın da bu yönde olduğunu söylediler. Pek aklıma yatmadı ama Üretimdeki arkadaşların ve Mühendislerimizin bir bildiği vardır, diyerek bir orta yol buldum. Vardiya saatleri 07-15, 15-23,23-07 olarak değiştirilmesine razı ettim.
Mukadderat,3 yıl kadar yaşamak zorunda kaldığım İngiltere’de gördüm ki çalışma saati 06 da başlıyor, en geç 16.00 da bitiyordu. Demek ki bizim mühendisler bunu görmüşlerdi. Amma sadece görüp döndükleri için gerisini görememişlerdi. Akşam erken çıkan işçiler, haftalık vecizlerini aldıktan sonra bilhassa Cuma ve Cumartesi akşamlarını night Club ve puplarda eğlenmeye zaman bulabiliyorlardı. Yani bu çalışma saatlerini kendi kültürlerine göre tanzim etmişlerdi. Siz bunu alıp, Anadolu kültürünün hakim olduğu Kırşehir’e tatbik ederseniz, gülünç olursunuz. Nitekim olan aynıyla buydu.
Şimdi Egenin Şirin kenti Manisa da belediyenin yol çalışmaları var. Önce yollara araç parkedilmesin diye plastik kazıklar çakıldı. Şimdi de araçların geçtiği yerden daha geniş kaldırımlar yapıldı. Yol daraltıldı da kaldırımlar genişletildi. Yürümek için çok güzel bir Manisa oldu. Ama aracınız varsa yandınız. Yollar çok daraltıldığı için 2 araç geçecek şekilde.Park etmeden gazla. Mahallemizden birisi aracına arkasına yazdırmış; “Geziyoruz zannetme , Park yeri arıyoruz” diye. Duyumlarımıza bakılırsa, bu şekilde bir şehri Avrupada görmüş de çok beğenmiş eski reisimiz. Aynısını burada uygulamak istemiş. Fakat şunu hesap edememiş ki orada otopark sorunu halledilmiş olmalı. Sen şehre otopark yapma, yolları daralt. Azıcık geniş yer varsa da park etmesinler diye de kazık çak. Ama halk müşteki sayın başkan.
Bir de halkı bir dinleseniz, şikayetçi olmayana rastlamadım da.
|
|
14 Aralık 2010 - 00:01:02 |
|
|

Dolar |
|
|
1.537
|
1.547
|
|
Euro |
|
|
2.026 |
2.041 |
|
Sterlin |
|
|
2.375 |
2.420 |
|
Altın |
|
|
67.92 |
68.36 |
|
IMKB |
|
|
63524 |
|
|