|
|
 |
'AKP'deki yolsuzluğa' dayanamayan adam!
Salih TUNA
[email protected] |
|
Hadi "eğitim düzeyi yüksek" kesimin küfürbaz şebeklerini biliyoruz da, Abdüllatif Şener'in "müntesiplerine" ne oluyor?
Liderleri hakkında üç beş kelam ettik diye savurdukları küfrün haddi hesabı yok.
Tehditler de gırla gidiyor!
Kaç gündür edepsizliklerini kampanya halinde sürdürmeyi marifet bildiler!
Liderlerinin beyefendiliğinden zerre miskali nasiplerini almamışlar besbelli.
Bütün "müntesipleri" kastetmiyorum elbette. Daha doğrusu fakire küfretmeyen, hakaret etmeyenleri tenzih ederim.
Zaten edep dairesi içindeki her eleştirinin başımın üzerinde yeri var.
Hayır yani, o yazımda ne dedim de, onca küfrü reva gördüler?
Halep ordaysa arşiv de burada:
Sayın Şener'in partisini ve amblemini hatırlamadığımı; malum reklamın da işe yaramadığını; öyle ki, zavallı belleğimden bizzat kendisinin de silinmeye başladığını mizahın imkanlarından yararlanarak anlatmaya çalışmıştım.
Yine de maksadımı aştıysam, özür dilemekten hiç gocunmam.
Lakin şurası kesin:
Abdüllatif Şener'e "uğursuz" demedim, "ilkesiz" demedim, "yalancı" demedim, "ikiyüzlü" demedim, hele ki "hırsız" hiç demedim.
Yani...
"Latif abi"nin bakanlık yaptığı AK Parti hükümeti hakkında söylediklerinin binde birini söylemedim.
Ama o birlikte çalıştığı arkadaşlarını yolsuzlukla itham etti. Yolsuzlukla; yani, en adi, en alçak, en şerefsiz hırsızlıkla!
Edelman gibi tescilli bir müfterinin tezviratını elinin tersiyle itmek yerine üzerine atladı.
Geçenlerde Sözcü gazetesinde, "AKP'deki Yolsuzluğa Dayanamayıp İstifa Eden Bakan Benim" manşetiyle arzı endam etti.
Sonra da Fatih Altaylı'nın "Teke Tek"inde, "Belgelerde varsa bir şey, evet bu olmuştur. Çünkü bir büyükelçi olmayan bir şey için belge göndermez..." diyebildi.
Siyonist Edelman'ın bildiğini yıllar yılı bizden niçin saklamış peki?
Yolsuzluğa dayanamayıp istifa ettiği hakkında neden tek bir kelime aklımızda kalmamış?
Halbuki "Latif abi"nin o günlerdeki "hal ve gidiş"ini dün gibi hatırlıyoruz:
Şarap kültürünü, kütüphanesindeki Nazım Hikmet kitaplarını, Marks'a ne kadar muttali olduğunu, çağdaş demokrat olduğunun göstergesi olarak oğlunun küpe taktığını, cumhurbaşkanlığına aday gösterildiği takdirde Deniz Baykal'ın kendisini destekleyeceğini falan hatırlıyoruz.
Ama...
"Bu hükümetin bir bakanı olarak artık yolsuzluklara dayanamayıp istifa ediyorum..." yollu herhangi bir açıklamasını hatırlamıyoruz.
Neden acaba?
Böyle bir açıklama yapsaydı (en azından) onca darbe planına, 27 Nisan muhtırasına ve hatta 367 garabetine hiç gerek kalmazdı.
NOT: Bir karakol amirinin haksız yere bana nasıl bağırıp çağırdığını vaktiyle dile getirmiştim.
Emniyet camiasını töhmet altında bırakmamak için de münferit bir vakıa olduğunu hasseden belirtmiştim.
Söz konusu yazı üzerine yüzlerce mail aldım; birçoğu başından geçen nahoş olayı anlatıp, mevzunun hiç de "münferit" olmadığını anlatıyordu.
Bunlara (biraz da, adımız çıkmış 9'a inmez 8'e düşüncesiyle) kulak asmadım.
Lakin çok geçmeden Sayın Başbakanımızın dünürü, bu camianın araştırmacı-yazar üstatlarından Sadık abi (Albayrak) polisler tarafından dövüldü. (Polisten dayak yerken bile Başbakanın dünürü olduğunu söylemeye tenezzül etmeyen işte bu asil, bu onurlu adama, Başbakana yakınlığından istifade ederek ihale peşinde koştuğu iftirasını attılar.)
Lafı polisin öğrenci gösterilerine orantısız şiddet kullanarak müdahale etmesine getirmek istiyorum.
Yere düşene tekme savurmak falan hiçbir şekilde mazur gösterilemez.
Nur Serter başbakan, o öğrenciler de başörtüsü zulmünü protesto etmiş olabilirlerdi.
Demem o ki; kendimiz için istediğimizi yekdiğerimiz için de istemek, her daim biricik ölçümüz olmalıdır.
O hamile kızın eylemde ne işi var söylemi de bence çok isabetli değil. Protesto gösterisine katılmak için "sağlık raporu" almak gerekmez.
|
|
9 Aralık 2010 - 12:13:16 |
|
|

Dolar |
|
|
1.496
|
1.506
|
|
Euro |
|
|
1.975 |
1.990 |
|
Sterlin |
|
|
2.350 |
2.400 |
|
Altın |
|
|
66.33 |
66.88 |
|
IMKB |
|
|
64759 |
|
|