|
|
 |
Kadın insan olmamalıydı
Ayşe Büşra ERKEÇ
[email protected] |
|
Edebiyat alanında çalışmaya başladığınız zaman bunu sistemli bir çalışma haline getirmeniz gereklidir. Yazım sanatını ve kelimelerin anlamlarını, yazar ve şairlerin bu konu üzerine yazmış olduğu eserleri en ince ayrıntısına kadar incelemeli ve analiz etmek gereklidir. Edebi akımların değişimleri, bazen anlık bazen asırlarca zaman alan ve o dönem yaşayan kelime sanatkârlarını etkisi altına alan toplumsal ve sosyolojik gelişimleri ile tam teşekküllü bir çalışmayı da beraberinde getiriyor. Havuz önce dolmalı ki, boşalmanın yollarını oluşturabilsin. Fakat burada dikkat etmemiz gereken de, havuza çer çöp ve harici katık maddelerinden oluşan bir yığıntıdan ziyade sanatımızla ve ilgilendiğimiz alanda olumlu bir çaba ve sistemli çalışmalar dâhilinde ürünümüzü besleyen cinsten dolum yapabilmeliyiz ki ortaya çıkan sanat donanımlı olsun…
Edebiyat ve şiirse yolumuz, şiirin ve sanatında ataerkil bir toplumda var ettiği çaba ve gelişim sonuncunda dil ve üslubun yine erkil bir durum oluşturduğu tartışmaları vardır. Birçok şair ve yazar bu konuda ün yapmış ve “kadın bir şiirdir ve şiir, şiir yazmaz …” söylemlerini türetmişlerdir. Bir edebiyatçı dostumun söylediğine göre bu söylem de yine bir kadın şair tarafından ortaya atılmıştır. Bu şair hanımefendiye ulaşıp bunu sorma fırsatı bulabilmiş değilim henüz… Fakat bu tezin ortaya çıkardığı durumu, mantığını uzun yıllardır düşündüğüm ve akabinde edindiğim kanaat şudur ki; şiir bir ruh yansımasıdır. Şiirin kendine has var ettiği o ruh ve şiiri yazanın kendi ruhunun yansıttığı yine başka bir ruh vardır ki; algılama ve düşünme yetisinin gerekliliğidir. Ruhun cinsiyeti yoktur.
Dolayısıyla kadınlarda şiir yazar. Aynadaki sır gibi birçok bilinmeyeni bünyesinde taşıyan kadının üretkenliği ve kendi medeniyetini, varoluşçu kimliğini bağımsız alt yapısını oluşturmalıdır kadın.
Tanpınar’ın günlüklerinde rastladığımız bir söylemi vardır. “Kadın insan olmamalıydı” der. Bu elbette Tanpınar’ın kadını kendi gözünde ulvileştirmesi ve tabiri caizse Tanrıçalaştırması kutsi ve ulvi bir biçim içinde yarattığı bir çeşit kadın yansıması olarak ele alınabilir. Kadın üretkendir ve anaerkildir. Şiirin letafeti ve anaç tavrı ise dil egemenliği ile ün yapmış erkek şairler tarafından bir tehdit olarak algılanıyor olması bu durumun değişmezliği anlamına gelmez. Bunun için kadın şairlerin yazdıkları şiirlerdeki kelimelerin ve ses uyumlarının dişil mi erkil mi olduğunu araştırmak gerekir. “dil, önce özneye gereksinim duyar” kadın da önce kendi dilini ve medeniyetini oluşturmak durumundadır.
Burada yaratıcının bize gösterdiği bir başka durum daha vardır. Kadını da erkeği de dünyaya getiren bir kadındır. Bu evrede kadını kadın doğurup, erkeği erkek doğuruyor olması gerekir gibi bir saçma mantık oluşması gerekmez miydi? Kadın kendine yer açmalı ve daha evvel hemcinsleri tarafından sanat çerçevesinde ortaya konulan şiir gerçeğine birçok örnek sunmalıdır. Bu da bir çeşit tekrar olma özelliğini bünyesinde taşıyacağından, duyarlılığı ve dünyaya bakışındaki farklılıkları, sınırlarını kaldırarak kendi çizgisini ve özgürlüğünü yaşayabilen bir kadın olması son derece önemli bir haldir, bu da farklı bir pencereden bakabilmeyi gerekli kılıyor.
Varoluşçuluk felsefesinden etkilenen ünlü psikolog Rollo May’ın bir söyleminden yola çıkacak olursak, “bu bilinç sınırlılıklar ve olanaklar arasındaki diyalektik gerilimden doğan farkındalıktır ki başkaldırıyı doğurur, kişisel sorumluluğun duyumsanmasına ve sınırlarla mücadeleye yol açar. İşte bu mücadele sonunda yiten sınırların yerine kadın şair yeni biçimler koyabilir. Biçim sınırdır, çizgidir ve içeriği sınırlar; kadın şair bu sınırlanan içeriğin adını şiir olarak belirleyecektir. Dış gerçeklik-imge-şiir-sınır-biçim-anlam ilişkisi diyalektiktir. Yaratıcı girişimlerde imgelem biçimle yan yana çalışır, imgelem zihnin uzanışıdır. Fikirler, itkiler, imgeleri kabullenebilme, düş, düşleme, birbirinden farklı olanakları değerlendirme ve bu olanakları elinde tutmanın yarattığı gerilime dayanma yetisidir imgelem. İpleri koparmanın yoludur. Yeni ufuklar demektir. Düşünülmeyeni düşünmeye cesaret etmektir” kendi oluşturduğu çevreyi desteleyen yegâne kuvvetini ortaya koyup çıkarmalıdır.
Kadınlar şiir yazamaz mı? Yazarlar. Ama kadınlar olmasaydı erkekler şiir yazabilirler miydi, onu bilemiyorum. Şimdiki gibi yazamazlardı çünkü bir nedenleri kalmayacaktı. Çünkü onların sahip olduğu yaratma içgüdüsünden hâsıl olan ve aracılık vazifesini üstlenen kadın bir adım daha önde olmasından dolayı kıskanılacak bir pozisyondadır. Kim şiir yazamaz? Örneğin, çok iyi şiirler yazan kadın şairlerin varlığını böyle basit bir sözle yadsıyabilenler yazamaz. Yazsalar bile onların yazdıkları şiir olamaz. Neden? Çok basit... Bir şiir üç temel üzerinde kurulur. ‘Kadınlar şiir yazamaz’ diyen bir insanda bunların ikisi zaten eksiktir ki bunlar, ahenk duygusu ve bedii tefekkürdür.
Yine Rollo May ‘Yaratma Cesareti’ kitabında “Shakespeare’in 64'üncü sonesinin sonundaki dört mısradan yola çıkarak, yok olacağını bile bile âşık olmayı sorgular ve şöyle der: “Eğer toplumumuzun mantığını kabul etmek üzere yetiştirildiyseniz, sorarsınız: “Niçin aşkına ‘sahip olduğu için ağlasın’? Niye aşkının keyfini çıkarmıyor?” Mantığımız bizi durmadan uymaya itiyor -deli bir dünyaya ve deli bir yaşama uymaya. Daha da kötüsü, kendimizi burada Shakespeare’in ifade ettiği deneyimin engin derinliklerini anlamaktan engellemiş oluyoruz.”beklide bu engelleme ve kendi kendine çizdiği sınırların haricindeki dayatmalı bir şekilde çizilen sınırlar ve yasaklarla çevrelenmiş kadının boyun eğmeye zorlandığı ve korkutulduğu için kendini geri plana atmış olmasıyla alakalıdır.
“Zamanın gelip aşkımı götüreceğini” bilmenin paradoksuyla; sevdiğimiz her şey ölecek. Oysa insan olmanın özü budur, dönmekte olan bu gezegenin üzerinde var olmakta olduğumuz şu kısa anda, zamanın ve ölümün sonunda hepimizden hakkını alacağı gerçeğine karşın bazı insanları ve şeyleri sevebiliriz. Kısa anı uzatmayı arzulamak, ölümümüzü bir sene kadar daha ertelemek anlaşılabilir mutlaka. Ancak bu erteleme, duraklamaya ve sonunda savaşı yitirmeye bir bağlanmadır da.” Rollo May’e göre ölümümüzün ötesine ulaşabilmenin yolu yaratıcı edimdir.
Tahayyüllerde canlanan kadın biçimlemesine değinelim… Kadın nedir? Göğüs, bel, kalça, Seda Sayan’la kahvaltısını yapan, Serap Ezgü ile dantelini ören, akşamları kadınbudu köfte ya da dilberdudağı, geceleri yatak örtüsü olup pespembe hülyaları çizen… Kadın, Türk kahvesi, araba tanıtım metası, yıldız falından çıkan aşk, pusette uyutulan bebek, dışarıda aşk tanrıçası evde bakıcı… Hepsi hepsi bu, kadın nedir ki? Fazlası zarar, azı karar olan cinsten var olması arzulan bir niteliksiz akıl pozisyonu ve vs…
Kadının şiir, sanat, edebiyat neyine değil mi? fakat kadın bir değil milyonlarca şiir yazar, bilgi ve mantığıyla zirvelere çıkacak bir potansiyelin tetikleyici içgüdüsüdür. Mütevazı duruşu belki şiirlerini gözler önüne sermesini engeller. Beklide adına şiirler yazacağı erkeği kafasında yaratmış olup hayatta ete kemiğe büründürememenin tuhaf çelişkisini yaşar. Fakat hisseder ve hisseden bir canlı gibi iki kelimeyi ardı ardına getirip harika betimlemeler sunmaktan da geri kalmaz.
Bunu öz benliğini ve kimliğiyle birleştirmiş, keşfetmiş ve bulmuş bir kadının sanat ışığı ile süsleneceği de ayrıca dikkat çekeceği malumumuzdur.
|
|
4 Aralık 2010 - 09:20:35 |
|
|

Dolar |
|
|
1.469
|
1.479
|
|
Euro |
|
|
1.963 |
1.978 |
|
Sterlin |
|
|
2.305 |
2.350 |
|
Altın |
|
|
66.88 |
67.54 |
|
IMKB |
|
|
68176 |
|
|