|
|
 |
Bölgesel güç: Türkiye
Ahmet ASLAN
|
|
Amerika’nın çapkın başkanı Clinton 1999 yılında TBMM’de yaptığı konuşmada yeni yüzyılı Türkiye’nin tercihlerinin belirleyeceğini ifade etmişti. Clinton bu sonuca diplomatik nezaketin gereği olarak değil Türkiye’nin potansiyelinde fark ettiği dinamiklerden ulaşıyordu.
Nitekim yıllar sonra(2008) CIA’nin Türkiye masası şefi Graham Füller yazacağı kitapta “yükselen bölgesel aktör Türkiye” diye bu dinamikleri sıralayacaktı. Clinton’ un o yıllarda fark ettiği etkenleri başkan Obama anlamış görünüyor.
Yeni yüzyılın biçimlendirilmesinde Türkiye’ye biçilen bu özel rolün sadece jeostratejik konumdan kaynaklandığını yanılgısına düşmemek gerekiyor. Sadece bundan hareket edildiğinde kazanımların belli bir sınırı olur. Belki de böylesi bir dar anlayış arzu edilen sonuçlara ulaşılmasının önünde engel de olur.
Önemli ve etkili olacak şey bu jeostratejik konumu avantaja dönüştürecek politikalardır. Coğrafi konumun biricikliği akıl ürünü politikalarla desteklendiğinde etkinlik kazanabilir ancak.
Bugün bilindiği üzere uluslararası güç ilişkilerinde Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar merkezi öneme sahip. Zengin hammadde kaynakları, geniş pazarları ve gelişen ekonomileri ile bu bölgeler büyük güçlerin istihbarat ve diplomatik unsurların yoğun faaliyet gösterdiği alanlar. Buradan edilecek kazanımlar siyasi ve ekonomik olarak büyük güçlerin gücünü pekiştirecektir. Ortadoğu’nun petrol, Kafkasya’nın doğalgaz ve Balkanların ulaşım koridoru niteliği bu istihbarat ve diplomatik savaşı kızıştırıyor.
AB’nin şaşırtıcı bir biçimde Balkan ülkeleri ile müzakereleri hızlandırarak üyeliğe taşıması, Amerika’nın Doğu Bloku ülkelerine yakın ilgisi ve Başbakan Erdoğan’ın Makedonya açıklamalarını bu yüzden iyi algılamak gerekiyor.
Diplomatik ilişkilerde çünkü her kelimenin özel bir mesajı her cümlenin ilişkileri yönlendiren belirleyici değeri vardır. Başbakan Erdoğan, One Minute açıklamasında Arap liderlerinin kıskanç bakışları ile karşılaşırken Araplardan büyük hayranlık kazanmış ve Ortadoğu’da halkın tercümanı gibi değerlendirilmişti.
Şimdi Balkanlarda aynı yaklaşım sürüyor ve Türkiye sadece duygusal bir açıklama ile bölgede Bosna’dan sonra Makedonyalıların kalbini kazanıyor. Ortadoğu’daki “Büyük Oyun”da payını alan Türkiye’nin şimdi çevresindeki diğer ülkelerle olan ilişkilerinde yeni başlangıçlar için nabız yoklaması Davutoğlu’ nun “Stratejik Derinlik” planının sadece Ortadoğu merkezli olmadığını gösteriyor. Kafkaslar ve Balkanlarda bu planın bir parçası.
Balkanlarda Rusya’nın Ortodokslarla olan tarihi ittifakının kırılması güç olsa da en azında burada iki önemli devletin desteğini almak küçümsenmemeli. AB’nin birliğin ekonomik olanaklarını kullanarak edindiği gücü Rusya dini etkenleri kullanarak elde etmeye çalışıyor. Bu anlamda Rus-Türk çatışmasının diplomatik alanda yaşanılması kaçınılmaz. Ama Ankara’nın Rus-Gürcü savaşında oynadığı olumlu rol bu çatışmayı erteliyor. Türkiye’nin Rus gazına olan ihtiyacı ve Çeçenlerden desteğini çekmesi de ilişkileri yumuşatan diğer etkenler arasında sayılabilir.
Şimdi Amerika ve Avrupa Türkiye’nin yakın bölgelerinde uygulayacakları planda artık sadece Rusya’nın değil Türkiye’ nin de onayını alma ihtiyacı hissediyorlar. Ankara bir aktör olarak varlığını gösteriyor yani. Üstelik bu varlık hamasi söylemlerden kaynaklanmayarak bizzat Davutoğlu’ nun bilinçli ve derin bir akademik yetkinliğe dayanan birikimine dayanıyor. Bu sırada “Monşerlerin” haykırışları tabi devam edecek. Onlar hükümet Hamas’la görüştüğünde de bunu Türk dış politikası için tehlikeli bir sürece girildiğini belirterek derhal ilişkilerin askıya alınmasını talep etmişlerdi.
Ama bugün Amerika ve Avrupa’da artık Hamas’la görüşmek için kapı aralıyor. Bir denge unsuru olarak Ortadoğu turlarında Türk dış politikası ciddiye alınmaya başlandı. Öte yandan Irak özelinde uygulanan yanlış politikadan da vazgeçildi. Türkiye’nin Irak politikasında ciddi bir ağırlık oluşturmayan Türkmenlerden taraf dar pozisyonu bırakarak daha geniş bir alana kaymaya başlaması güvenlik temelli Türk isteklerinin karşılanmasını şimdi kolaylaştıracak gibi görünüyor.
Bu anlamda Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar dünyada güç arayışlarının merkezinde yer alan bir bölgeler olarak yanı başımızda duruyor. Bu coğrafi yakınlık ile bölgelerin tarihi, kültürel ve sosyal yanlarıyla olan geçmiş birlikteliği ortak değerleri kullanarak Türkiye pozisyonunu güçlendirebilir. Unutmayalım ki İskender Balkanları ele geçirdikten sonra Ortadoğu’ya hükmetmişti. Osmanlı Ortadoğu’yu avuçlarına aldığında dünya devletine dönüştü. Rusya Kafkasları ele geçirdikten sonra Amerika’ya uzun yıllar kafa tutabilmişti. Sınırlarımız bize yeterli ama yeni yüzyılın güçlerinden biri olacaksa eğer Türkiye bu üçgenin bir noktasında siyasi olarak bölge devletlerinin ve halklarının desteğine sahip olmalıdır.
YAYINLANMASINI İSTEDİĞİNİZ GÜNDEME İLİŞKİN YA DA GÜNDEM DIŞI YAZILARINIZI [email protected] ADRESİNE GÖNDEREBİLİRSİNİZ...
|
|
30 Kasım 2010 - 00:01:05 |
|
|

Dolar |
|
|
1.490
|
1.500
|
|
Euro |
|
|
1.947 |
1.962 |
|
Sterlin |
|
|
2.306 |
2.350 |
|
Altın |
|
|
66.39 |
66.88 |
|
IMKB |
|
|
65815 |
|
|