Biliyorsunuz, TBMM Aile ve Çocukları Koruma Komisyonu Başkanı Halide İncekara'nın "ruh sağlığı bozuk" diye nitelediği senaristler üzerinden dizi filmleri tartışıyoruz bir süredir.
Yerli yapım dizi filmlerde, şiddet ve cinsellik konusunda bir kırmızı çizgi neredeyse yok, varsa bile çok flu, biliyorum. Dizilerdeki "kimin eli kimin cebinde" durumlarının, izleyene "yok artık" dedirtecek seviyelere ulaştığı da yalan değil. Hatta o raddede ki, bunu bilebilmek için dizi bağımlısı olmanız gerekmiyor.
Gelgelelim, milyonlarca liraların döndüğü, binlerce kişinin içinde yeraldığı bu sektörün kabahat faturasını çıkara çıkara senaristlere çıkarmak da, bunu söyleyeni insafa davet etmeyi gerektiriyor. Bu işin yapımcısı var, onu geçseniz bile toslayacağınız TV kanalının tercihleri var, "ben sürekli belgesel izlerim" diyen seyircinin, en kanırtıcı tecavüz sahnesi hangisindeyse oluk oluk o tarafa akması var. Varoğlu var, senarist ne etsin.
Yazanlar bilir, yazmak kolay iş değildir. Senaristlerin yıpratıcı maratonları da –zannedersem- köşe yazarları gibidir. Her seferinde parlak bir fikir bulacaksın, orijinal olup benzerlerinden sıyrılacaksın, bunu yapmak için ilgiyi ayakta tutacak "numaralar", "atraksiyonlar" imal edeceksin, bu numaralar esnasında kaleminin sürçmemesine, bilimum çamları devirmemeye dikkat edeceksin, bütün bunları yaparken gündemden uzak düşmeyeceksin, bu arada kişisel ahlaki el kitabı ilkelerini ihlal etmeyeceksin, ama bunu yaparken, didaktizme savrulmayacak, arkaik denecek düzeyde vaaz ahlakçılığına düşmeyeceksin, vesair vesair diye gider. Sonuçta emeğindir bu ve üstelik öyle çok para da kazanmazsın. Para kazanmak için çalışmayı kafaya koyduysan, -bunu herhalde senaristler de teslim eder- İnşaat yapıp satacaksın.
Dolayısıyla dizilerin irtifası nedeniyle senaristlere vurmak, mevzuya odaklanmış şaryonun vizörünün senaristlere kaymasına sebep olur. Bu ise, çok haklı bir soruya "çocukların tv izlediği saatlerde yayınlanan dizilerde nelere dikkat edilmeli" başlıklı tartışmaya gölge düşürmek anlamı taşır. Konu dizilerden kayar ve emekçiye haksız saldırı mıntıkasına akar. Bu da senaristlerin gayet haklı isyanına neden olur. Oldu da...
Gelgelelim "senaristlerin suçu ne?" cümlesi, "diziler nasıl kurtulur" cümlesinin önüne geçecek değil.
Hayır, reyting rakamlarına bakarak, "Belgesel izleme – Fatmagül'ü izleme" seçenekleri arasında tartışmasız üstünlüğü Fatmagül'e vermiş halkımın ahlakını, bu ahlaktaki "en çok izlenen ve RTÜK'e en çok şikayet edilen" dizinin Fatmagül olmasının önümüze serdiği ikiyüzlülüğü tartışıyor değilim. Onu ortak vicdana bırakıyorum.
Daha önce de yazdım, mesele dizilerin kazık kadar adamların ahlakını bozması değil naçiz kanaatimce, "idrak çağı"nda olmayan çocukların ekrana yapışık pozisyonda TV izlediği saatlerde yayınlanması.
O çocuklar ki TV izleme kapasiteleri, reklam cangıllarını çatır çatır ezberleme (test edilmiştir), uykudan önce kuşağı niyetine 20.00'de başlayıp 22.30'da sona eren dizilerin senaryosunu bilmeyen yetişkine patır patır anlatma (test edilmiştir) ve dahi dizide ne olup bitecekse tahmin bile edebilme (test edilmiştir) noktasına erişmiştir ve bu, ebeveynler için kırmızı alarmın başladığı noktadır.
Elbette bütün diziler okka altına gitsin istemem, -Öyle Bir Geçer Zaman ki, Halil İbrahim Sofrası ve benzeri, belki rastlamadığım, rastlasam bile gözden kaçırdığım ya da yeterince takdir edemediğim başka diziler de vardır- iyi örnekler de yok değil. Gelgelelim, bunun suçunu senaristlere yüklemeye kalkışmadan şu söylenebilir ki, popüler kanallarda, haber bülteni sonrası başlayan dizilerin hemen hiçbiri çocuklar için pek de uygun gözükmemektedir. Ne diyaloglar, ne hayat tarzı yansımaları, ne ikili ilişkilerin detayları, ne de şiddetin dozu bağlamında hem de.
Aslında bunun sebebi biraz da; Türkiye'de dizi sektörünün kurumsallaşamamasından kaynaklanıyor kanaatimce. Şiddet ve cinsellik olmadan da, edebiyat eserlerini çekip, sündürüp, uzatmadan da, sürekli olarak duygusal iniş çıkışlara başvurmadan da dizi çekilebilir. Önümüzdeki yıllarda hastanesiz ve karakolsuz, silahsız ve yatak sahnesiz, klişesiz ve entrikasız bir bölüm içeren bir diziye rastlayabiliriz yani, benim hala umudum var. Ve bu dizilerin sinematografisi, çekim kalitesi, devamlılık kapasitesi ve mesele edindiği konuların niteliği en az House'taki, en az polisiye türünde CSI serilerindeki, en az Leverage ya da Without a Trace'deki kadar iyi olabilir. Ha bu, zaman alacak mıdır, bence alacaktır.
AİLE KONFERANSI: BİREY VE AİLE ARASINDA SIKIŞMIŞ MODERNİZM
Madem dolaylı yoldan aileden sözettik, ilgililer için önümüzdeki Cuma ve Cumartesi Antalya'da gerçekleştirilecek Aile Konferansı'nın notunu düşmekte fayda var. Konferansta, hem bireye ve bireyselliğe kutsallık mertebesinde kıymet atfedip, hem de toplumun varolabilmesi için insanoğlunun bugüne dek bulduğu tek çözüm yolu olarak aileyi de korumak ve yüceltmek zorunda hisseden modernizmin çelişkileri konuşulacak efendim.
5 kıtadan ve 48 ülkeden 600'ü aşkın akademisyenin katılacağı konferansı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı bünyesindeki, Kadın Platformu, Kültürlerarası Diyalog Platformu ve Diyalog Avrasya Platformu birlikte düzenliyor. Uluslararası bu konferans, hem çapı itibariyle bir ilk oluşu, hem de ailenin krizi çözülmeden toplumun krizi çözülmeyeceği için önemli. Bir manim olmazsa takip etmeyi planlıyorum.
|