|
|
 |
Riskler haritasında İran
Ekrem DUMANLI
[email protected] |
|
Türkiye, Lizbon'daki NATO toplantısından istediğini aldı. İyi de oldu. Kurulacak füze kalkanı için özellikle bir ülkenin (İran'ın) adının geçmemesi ve kontrol sisteminde Türkiye'nin inisiyatif alması, Türk diplomasisinin kazancıdır.
NATO toplantısı öncesinde yükseltilen tansiyon, bir kâbus senaryosuna dönüşseydi bundan ne Türkiye kârlı çıkardı ne de NATO. Dolayısıyla orta bir yolun bulunması her iki tarafın da faydasına oldu...
Türkiye'nin yürüttüğü çok yönlü dış politika pek çok açıdan takdir ediliyor. Komşu ülkelerle problemlerini sıfır noktasına getirmek için önemli adımlar atan Türkiye'nin, ne yapmak istediğini de iyi anlatması şart. Daha açık söylemek gerekirse; Türkiye'nin algı yönetimini de çok iyi gerçekleştirmesi gerekiyor ki; gelecekte büyük bir risk yaşanmasın.
Mesela Türk dış politikası için altın tepsi içinde tarihî bir fırsat Orta Asya'da yakalanmıştı; ancak bu durumdan yararlanılamadı. Sovyetler Birliği'nin ardından bağımsızlığa kavuşan 'Türk cumhuriyetleri' ile kurulacak ve 'karşılıklı kazanç'a dayalı olacak bir beraberlik gerçekleştirilemedi. Allah ruhunu şâd etsin; Turgut Özal rasyonel adımlar atarak konjonktürü iyi kullandı. Ne yazık ki, Turgut Bey'in vefatı o süreci akim bıraktı. Hem bu bakir bölgeye yeterince ilgi gösterilemedi hem de bölgeye yaklaşımda bazı hatalar yapıldı. 'Abilik', 'hamilik' gibi kavramların halklar arasında kültürel ve tarihî bir karşılığı olsa dahi uluslararası ilişkilerde çok büyük bir etkinliği yok. Hatta kibir ve tahakküm çağrışımına neden olabilecek bu tür yaklaşımların ters tepecek bir yanı bile bulunmakta...
Türkiye'nin son yıllarda Ortadoğu üzerine yürüttüğü politikaların bu bölgede yaşayan halklar nezdinde büyük bir heyecan uyandırdığı tartışılmaz bir olgu. Aynı teşvik edici heyecanın Ortadoğu devletleri tarafından da yaşandığını söyleyebilir miyiz? Bir çırpıda bu soruya, "Evet!" demek pek kolay gözükmüyor. Daha ötesi, belli bir kıskançlığın baş göstermesi de kaçınılmaz. Özellikle Arap-İsrail sorununda inisiyatif alan Türkiye'den, bazı Ortadoğu ülkelerinin rahatsız olduğu, yaşananları, "Türkler bu bölgede rol çalıyor" kaygısıyla izlediği aşikar. Türkiye cephesinden bakıldığında İsrail ve bazı Batı devletlerinin son yıllardaki dış politikamızdan rahatsız olması anlaşılabilir bir fotoğrafı ortaya koyuyor. Bir takım eleştirilere makul ve katlanılabilir bir risk gözüyle bakmak da mümkün; ancak 'Arap âleminin' ya da 'İslam ülkelerinin' rahatsızlığını nasıl göğüsleyeceğiz?
Ortadoğu'da meydana gelebilecek endişenin temelinde Türkiye-İran ilişkisi yatıyor. Türkiye, İran'a karşı yürütülen izolasyon politikalarını tasvip etmediğini her fırsatta ifade ediyor. Bir bakıma hak vermemek de mümkün değil; zira bu iki ülke sınırları itibarıyla birbirine komşu ve izolasyon politikaları Türkiye'ye (özellikle Türkiye ekonomisine) de zarar veriyor. Ancak Türkiye'nin İran'a bu kadar kol kanat geriyor gibi görünmesi, uluslararası diplomaside bir algı hatasını doğurmuyor mu? Onca riske rağmen bir başka soru daha var karşımızda: İran, kendileri için yapılan iyi niyetli çabaların farkında mı?
İran-Türkiye yakınlaşmasının hem dış dünyada yanlış anlamalara neden olacak unsurları bulunmakta hem de 'İslam âlemi'nde. Dış dünyadan bakanlar, bu iki ülkenin tarihî, coğrafî ve ekonomik ilişkilerini göz ardı edebiliyor. İslam dünyasında ise İran hâlâ 'Şii yayılmacılığı' tehlikesinin baş aktörü olarak görülüyor. İran'dan rahatsız olan Müslüman ülkelerin varlığı çok önemli bir gerçektir ve Türkiye, bu gerçeği hesap etmek zorundadır. Kaldı ki İran'ın nükleer bir güce kavuşması, Türkiye için de bir risktir. Tarih boyunca yaşanan kimya uyuşmazlığı, derinden derine sürdürülen bir rekabeti de ifade etmektedir.
Türkiye, kendisi hakkında oluşacak yanlış algıyı bertaraf edebilmek için 'çok yönlü dış politika'nın Ortadoğu dışındaki unsurlarında da (özellikle Batı üzerinden) daha aktif görünmek zorunda. Böyle güçlü bir fotoğraf verilebilirse, 'İran'ın hamisi' gibi bir yanlış anlaşılmanın da önüne geçmiş olur. Üstelik mesele sadece algının yönetimi ile sınırlı değil; İran'ın daha geniş alanlara hükmetmesi, Türkiye için alan anlamına da geliyor. Bunu uzun vadeli politikalar ölçeğinde hesaplamak gerekiyor... [email protected]
|
|
23 Kasım 2010 - 08:08:57 |
|
|

Dolar |
|
|
1.467
|
1.477
|
|
Euro |
|
|
1.957 |
1.972 |
|
Sterlin |
|
|
2.306 |
2.350 |
|
Altın |
|
|
64.69 |
65.24 |
|
IMKB |
|
|
66740 |
|
|