|
|
 |
Hayallerle gerçekler çatışınca...
İsmail YAŞA
[email protected] |
|
Bir yazarın görevi nedir?
Gördüğü gerçekleri - taraflı da olsa - kendi bakış açısıyla yorumlamak mı?
Yoksa önce bir görüşü benimseyip sonra onu destekleyecek "kanıtlar" aramak; gerekirse bu uğurda bazı şeyleri görmezden gelmek ve hayalini kurduğu tabloyu gerçekmiş gibi yansıtmak mı?
Bu soruyu sormamın nedeni şu:
İslami kesimdeki bazı yazarları uzun süredir takip ediyorum.
Herkesin gözü önünde yaşananları onlar da gördüğü halde öyle bir yorumluyorlar ki, sanki ortalık güllük-gülistanlık...
Ben bunun samimiyetlerinden kaynaklandığını düşünüyorum.
Fakat onların samimiyeti, "Bu doğru bir tavır mı?" sorusunu sormamıza engel değil...
Söylediklerime yakın geçmişten bir örnek vereyim ki, konu daha iyi anlaşılsın.
Numan Kurtulmuş'un Saadet Partisi'nden kopuş sürecini bir hatırlayalım.
Sorunun asıl kaynağı Kurtulmuş'un "Erbakan çizgisi"yle ters düşmesi olduğu halde "iyi niyetli" yazar arkadaşlar Erbakan'ın aslında Kurtulmuş'a karşı olmadığı fakat sorunun Asiltürk ve Kazan gibi isimlerin "fitne"sinden kaynaklandığını anlatma gayretine düştüler.
Bir süre sonra bu tablonun hayali olduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı ve Kurtulmuş'a karşı muhalefetin başında bizzat Erbakan'ın olduğu inkar edilemez bir şekilde kendini gösterdi.
Erbakan ve Kurtulmuş'u kol kola göstermeye çalışan yazarlar aslında bu gerçeği en başından beri biliyorlardı.
Ama -anladığım kadarıyla- kendilerine bir tür "birleştirici" misyonu biçmişlerdi.
Gönülleri " Erbakan, Kurtulmuş'un arkasında dursun" arzu ediyordu.
Evet; böyle bir arzuları olabilir...
Fakat bu arzularını ve hayal ettikleri tabloyu okuyucuya gerçekmiş gibi göstermeye kalkışmaları, iyi niyetle de yapmış olsalar, doğru bir davranış değildir.
En basitinden okuyucuyu yanıltmaktır.
Yukarıdaki örneğin benzerlerini ve aynı tavrı Ortadoğu ve İslam Dünyası'yla ilgili haberlerde de görüyoruz.
"İttihad-ı İslam", "vahdet" ve "kol kırılır, yen içinde kalır" gibi gerekçelerle ve "filtrelenmiş" haberlerle pespembe tablolar çiziliyor ki, sanki biz başka bir dünyada yaşıyoruz ve olanlardan hiç haberimiz yok!
Bu nedenle, içeride ve özellikle dışarıda olan bitenler hakkında sağlıklı bilgiye sahip olabilmek için İslami kesimin yazarlarının dışında diğer yazarları da okumanızı tavsiye ederim.
Örneğin, Ayşe Karabat'ın Radikal'de dün yayınlanan "Gazze gibi..." başlıklı yazısını okuyun.
Orada göreceğiniz bazı acı gerçekleri belki de ilk kez duyacaksınız.
Karabat'ın Lübnan'daki Filistinli mültecilerle ilgili kısaca da olsa verdiği bilgilerin bizim İslamcı yazarlarımızın çizdiği tabloyla çeliştiğini göreceksiniz.
Hiç duymuş muydunuz; Lübnan'daki mülteci kamplarında yaşayan Sünni Müslüman Filistinlilere insanca yaşayabilecekleri medeni hakların, Lübnanlı Hıristiyanlar ve Şiiler şiddetle karşı çıktığı için verilemediğini?
1985’te Suriye destekli Şii Emel örgütünün FKÖ’ye karşı yürüttüğü kamp savaşları sırasında yapılan katliamda 3 binden fazla Filistinli öldürüldüğünü hiç kimse size söylemiş miydi?
17 Ağustos'ta, Lübnan Parlamentosu'nun Filistinli mültecilerle ilgili kanun tasarısını görüşeceği gün Filistin Enformasyon Merkezi, "Lübnan'daki Filistinliler medeni haklarına kavuşma konusunda ümitli değiller" başlığıyla bir haber yayınladı.
Haberde, Filistinli mülteciler arasında yapılan ankete göre Filistinli mültecilerin yüzde 81'inin Lübnan Parlamentosu'ndan olumlu bir sonuç çıkacağından ümitli olmadığı bildiriliyordu.
En dikkat çekici sonuç ise, ankete katılanların neredeyse tamamının Filistinli mültecilere haklarının verilmemesinin arkasında yatan nedenin "taifeciliğe" dayandığı konusunda görüş birliği içinde olmasıydı.
"Gazze gibi..." diyor, Ayşe Karabat; gördüğü manzarayı tanımlarken...
Lübnan'daki mülteci kamplarına çimento ya da inşaat yapımında kullanılan diğer malzemelerinin sokulmadığını söylüyor.
Ne acı...
Bir yanda Gazze'ye uygulanan ablukayı kırmak için şehit verilirken, diğer yanda Filistinlilere ablukanın bir başka türü uygulanıyor.
Gazze için -haklı olarak- yanıp tutuşulurken, Lübnan'daki Filistinli mültecilerin yaşadığı trajedi görmezden geliniyor.
Çünkü çizilen hayali "kardeşlik" ve "vahdet" imajına uymuyor.
Şimdi en baştaki soruyu bir kez daha soralım:
Bir yazarın görevi nedir?
Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence bir yazarın görevi, okuyucuya hayali tablolar çizmek ve temennisini gerçekmiş gibi göstermek değil, gördüğü gerçekleri yansıtmaktır.
|
|
17 Ekim 2010 - 00:01:13 |
|
|

Dolar |
|
|
1.412
|
1.422
|
|
Euro |
|
|
1.969 |
1.984 |
|
Sterlin |
|
|
2.237 |
2.278 |
|
Altın |
|
|
62.22 |
62.77 |
|
IMKB |
|
|
70457 |
|
|