|
|
Bağış, U2 konserini anlatıyor |
|
|
"U2'yu izlediğimiz statta Balyoz'da yapılacakları anımsadım ve ürperdim" |
|
U2’nun solisti Bono, Devlet Bakanı Egemen Bağış’a teşekkür ettiği için yuhalandı. Egemen Bağış’sa bu röportaja kadar sessizliğini korudu...
Hayranlarının yıllardır beklediği U2 İstanbul’a geldi, Boğaz Köprüsü’nde yürüdü, şahane bir konser verdi, İstanbul’a hayran kalarak Türkiye’den ayrıldı. Tüm dünya basını adım adım grup üyelerinin İstanbul macerasını yazdı... Ancak konser sırasında U2 açısından beklenmedik bir olay yaşandı. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a teşekkür eden U2’nun solisti Bono yuhalandı. Bu olayın ardından neredeyse tüm köşe yazarları bu konuda kalem oynattı. Bağış ise “Yuhalayanların canları sağolsun,” demekle yetindi. Yuhalandığında konseri izlemek için stadyumda olan Egemen Bağış ile gerçekte neler hissettiğini konuştuk.
- U2 dinleyen biri misiniz?
- Açıkçası çok sık dinlediğimi söyleyemem ama farklı bir misyonları olduğundan dolayı hep yakından takip ettim. 1997 yılındaki albümlerinin Fehmi Tosun nedeniyle ayrı bir yeri var benim için. Hatta konser sırasında Fehmi Tosun için bir kez daha Kaybedenlerin Anneleri’ni (Mothers of Disappeared) söylerken eşim Beyhan da, ben de oldukça duygulandık. ‘Dünya o gün barıştan vazgeçen insanları gördü,’ diyerek söyledikleri Kanlı Pazar (Sunday Bloody Sunday) aynı şekilde bana dünya barışı için daha çok çalışmamız gerektiği mesajını verdi hep.
KONSERE İLK BİLET AĞRI’DAN ALINMIŞTI
- U2’nun Türkiye’ye geliş hikâyesini bir de sizin ağzınızdan dinleyelim...
- Bu, aslında 20 yıllık bir hikâye... Hatta hikâyeden de öteye bir ütopya... O sıralar ABD’de yaşadığım halde, 90’lı yıllarda dikkat çekmeye başlayan U2’nun Türkiye’de bir konser vermesine gençlerin ‘ütopya’ olarak baktığını bilirim. U2 İstanbul konseri işte bir ütopyanın, bir hayalin gerçeğe dönüşmesiydi. Tabii hikâye sadece bir rock grubunun konserinden ibaret değil. Bu konserin düzenlenmesinin altında aynı zamanda Türkiye’nin de hikâyesi yatıyor. Türkiye’nin faili meçhullerle, insan hakları ihlalleriyle, demokrasi dışı müdahalelerle anılan bir ülke konumundan, son sekiz yılda Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerini yürüten, muasır medeniyet yolculuğunu devam ettiren, aynı zamanda farklılıklar arasında köprü olma niteliğini güçlendiren bir ülke haline gelmesinin hikâyesi bu...Konsere ilk biletin Ağrı’dan alındığını öğrenince U2 konserinin Türkiye hikâyesi açısından ne kadar büyük bir anlam ifade ettiğini bir kez daha anladım.
- Türkiye’nin tanıtımı için, özellikle İstanbul’un günlerce konuşulması için böyle bir fırsat yaratma fikri kimden geldi? Yani Bono yürümek istedi Boğaz köprüsünde ama buna hemen ‘Evet demeliyiz,’ diyen kimdi?
- Herhalde dünya barışına simge aranan bir yarışma yapılsa Boğaz Köprüsü mutlaka o yarışmada ilk üçe girer. Bono ile bunları paylaşırken kendisi bana ‘Türkiye denince aklıma İstanbul ve kesişme noktası geliyor’ dedi. ‘Her şeyin, doğunun, batının, medeniyetlerin, coğrafyaların kesişme noktası. Türkiye ve İstanbul’la ilgili böyle bir öngörüm var,’ şeklinde konuştu. Ben de ‘Kesişme noktasının tam ortasında size bir konser yakışır,’ dedim. ‘Bunu gerçekten yapabilir miyiz?’ dedi. Cevabım ‘Tabii ki yaparız,’ oldu. ‘İstersen gel medeniyetler arasında Avrupa’dan Asya’ya birlikte yürüyelim,’ dedim. Tabii burada bu olayın gerçekleşmesine katkıda bulunan gazeteci arkadaşımız Metehan Demir, Coca Cola CEO’su Sn. Muhtar Kent ve eşim Beyhan Hanım’a teşekkür etmeden geçemem. O da, ‘O zaman gelip İstanbul’da, her şeyin kesişme noktasında konser vermeyi çok isterim,’ dedi. Böyle bir sanatçıyı Türkiye’ye davet etme şansı bulduk . Düşünsenize dünya meselelerini çözmek için çaba gösteriyorsunuz, dünyadaki bölünmeleri ortadan kaldırmak için mücadele veriyorsunuz ve bu bölünmelerin antitezi olan bir noktadan, Asya ile Avrupa’nın tam ortasından bütün dünyaya sesleniyorsunuz. Oradaki fotoğraf inanıyorum ki Bono için de unutulmaz bir anı olarak kalacaktır.
- Dünyaca ünlü bir star köprüden geçerken neler hissettiniz?
- Bana hayatınızda hiç unutamadığınız anları sıralayın deseler herhalde o an Asya ile Avrupa’nın tam ortasında eşimle birlikte yer aldığım fotoğraf ilk aklıma gelen birkaç şeyden biri olur.
- Bono’nun bir ülkeden ayrıldıktan sonra mektup yazması görülmüş şey değil, biz bunu ülke olarak nasıl başardık?
- Bu, Türkiye’nin genlerinden kaynaklanan doğal bir başarı. Bizim topraklarımızın hoşgörüsü ve sevgi üzerine inşa edilen medeniyetimizin kuşatıcı özelliği Bono’nun samimiyeti ile birleşince ortaya bu sinerji çıktı.
Hükümet olarak konserin her aşamasını takip ettik
- Konserin biletlerinin makul fiyatta olması için 2010 Avrupa Kültür Başkenti bütçesinden ciddi bir pay ayrıldı, bu bütçenin ayrılmasında payınız oldu mu?
- Bunda herkesin payı var. Sayın başbakanımızın talimatlarıyla gerek Hayati Yazıcı Bey, gerekse şahsım hükümetimiz adına konser hazırlıklarının her aşamasını takip ettik. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansımız, Şekip Apgavic Bey’in başkanlığında hem konserin organizasyonunda hem de U2’nun Türkiye ziyaretinin İstanbul’un tanıtımına kanalize edilmesi yönünde ciddi gayretler sarf etti. Bilet fiyatlarının düşürülmesi için ayırdıkları 1 milyon TL kaynak sayesinde daha çok müzikseverin konseri izlemesi sağlandı. Keza İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, Pozitif ve Live Nation başından beri önemli çaba harcadılar. Sonuçta sahnedeki teknisyeninden tribündeki seyirciye kadar herkes bu hikâyenin bir parçası oldu.
Zülfü de üzüldü
- Zülfü Livaneli yuhalama olayına ilişkin bir yorumda bulundu mu?
- Zülfü aradı beni olaydan sonra. ‘Ben o sırada ses kontrol odasındaydım, yuhalamayı duymadım. Bilseydim, çıkardım, ayıp ettiniz gençler derdim,’ dedi. Zülfü ile siyasi fikirlerimiz hiç uyuşmayabilir ama biz aynı mecliste, aynı çatı altında dört buçuk yıl beraber milletvekilliği yaptık. Ben Zülfü’ye hep ‘Senin yazarlığını , müzisyenliğini, yönetmenliğini beğeniyorum, siyasetini o kadar değil. Bırak da siyaseti bizler yapalım,’ diye takılırım.
Beni yuhalayanlar darbeyi de yuhalar mıydı?
- Stadyumda konseri izlemeye gittiniz ve...
- Ben stadyuma biraz erken gittim ve stadyum dolarken ne düşündüm biliyor musunuz? Balyoz Darbe Planı’nı düşündüm. Nedir o planın ana unsurlarından biri hatırlayalım: İsimleri tespit edilenler stadyumlara doldurulacak. O planda Olimpiyat Stadı’nın rolünü anımsamak içimi ürpertti. Muhtemelen hem tribünleri hem de sahayı dolduracaklardı... Plana hayali denilebilir. Ama nedense tutuklanacakların isimleri gerçek. Listede adı olan Cengiz Çandar gerçek, Ali Bayramoğlu gerçek, Mustafa Karaalioğlu gerçek. Ve biz Balyoz Planı başarıya ulaşsa tutuklularla doldurulacak stadyumda U2 konseri yapıyoruz. O planda adı olmayanlar var. O plan uygulamaya konsaydı hedeflerden biri de bizlerdik. Ama bizim adımız yok. Neden? Ben söyleyeyim, adı olmayanlar stadyuma kadar bile götürülmeyip bir köşede infaz edilecekti de ondan. Stadyuma doldurulacaklar ne olacaktı? Stadyumlar da idam sahaları olacaktı. Beni yuhalayanlar Balyoz Darbe Planı’nı yuhalayacak mıydı, yoksa alkışlayacak mıydı?
- Yuhalanmak sizi incitti mi, kendinizi haksızlığa uğramış gibi mi hissettiniz?
- Elbette bu kadar çabanın ödülü bu olmamalı diyorsunuz içinizden... Ama ben orada ‘yuh’ seslerinden ziyade Bono’nun bana teşekkür ederken söylediği cümleleri önemsedim. Bono bana teşekkür ederken ‘Türkiye’de olanlar bütün dünya için çok önemli,’ dedi. Boğaz Köprüsü’nün aslında geçmişle gelecek arasında da bir köprü olduğunu söyledi. Oradaki küçük topluluğun bundan gurur duymasını, U2’nun gördüğü bu gerçeği, onların da görmesini beklerdim. Ama olsun, canları sağolsun. Ben U2 konserinin onların bu önyargılarını kırmak için de önemli olduğunu düşünüyorum. O yüzden, daha önce sorduklarında da dedim ki gitsinler onlar da Boğaz Köprüsü’nde yürüsünler, Doğu-Batı sentezini kendi düşünce dünyalarında içselleştirsinler. Ben, konserin ardından o topluluğun her birinin başını iki elinin arasına alarak bir kez daha düşündüğüne ve bize yaptıkları haksızlığın farkına vardıklarına inanıyorum. Bono’nun mesajı da buydu. Bu mesajı aldılarsa ne mutlu.
- Bunu eleştiri özgürlüğü olarak mı yorumluyorsunuz?
- Biz sadece bizi sevenlerin veya takdir edenlerin değil, eleştirenlerin de, bize karşı önyargısı olanların da temsilcileriyiz. Biz tepki görmekten değil, aksine bireylerin tepkilerini demokratik çerçevede dile getirmediği bir Türkiye’den korkarız. Bir zamanlar bırakın yuhalamayı, insanların etnik kimliğini bile söylemeye çekindiği bir Türkiye’de yaşıyorduk. İşte o zamanki Türkiye’de, şimdi açığa çıkan senaryolar maalesef uygulandı, hayata geçirildi. Aynı anda sahnede Zülfü Livaneli de vardı. Onu orada izlerken bir zamanlar bu ülkenin değerlerinin nasıl kıyıma uğradığını, ne tür işkencelere maruz bırakıldıklarını ve vatanlarından uzakta yaşamak zorunda kaldıklarını hatırladım. Şili’deki 1973 darbesinde, oranın çok değerli bir sanatçısı olan Victor Jara’nın stadyuma götürülerek gitar çalan parmaklarının dipçikle kırıldığını anımsadım. Aynı anda Türkiye’deki darbe manzaraları gözümün önüne geldi ve şükrettim. O yüzden tepki verilen değil, verilemeyen bir Türkiye manzarası bizi daha fazla korkutur.
- Sizi yuhalayan kitleyi nasıl tanımlıyorsunuz?
- Az önce dediğim gibi bunlar önyargıları olan, küçük, marjinal ve sürekli çelişki içinde olan bir topluluk. Yıllarca U2 konseri hayali kurarlar, fakat o hayal gerçekleştiğinde de sabote etmeye kalkarlar. Yıllarca tartışamadıklarını veya söyleyemediklerini bugün özgürce dile getirebilirler, sonra ‘sivil faşizm’ derler. Hiçbir farklı düşünceye tahammül edemezler, sonra bize ‘Tahammülsüz davranıyorlar,’ derler. Bunların uzantıları spor salonlarında ve medyada da var maalesef. Sezen Aksu ve Orhan Gencebay gibi bu ülkenin değerlerine saldıranlar da aynı zihniyette.
SABAH
|
|
19 Eylül 2010 - 09:12:09
|

Dolar |
|
|
1.474
|
1.484
|
|
Euro |
|
|
1.982 |
1.997 |
|
Sterlin |
|
|
2.310 |
2.350 |
|
Altın |
|
|
61.62 |
62.17 |
|
IMKB |
|
|
63862 |
|
|