|
|
"Sörfün ustasıyım, Alaçatı'nın hastasıyım" |
|
|
Son birkaç yıldır, gitmezsem, görmezsem, orayı yaşamazsam olmaz, dediğim yerde zamanının çoğunu geçiren biriyle röportaj yapmanın keyfini yaşıyorum. Belli ki, O da tutkun. Benimki Alaçatı tutkusu, O’nunki Alaçatı’da rüzgar sörfü tutkusu. Çağla Kubat’tan söz ediyorum. Alaçatı Yelken Kulübü’nün lisanslı rüzgar sörfçüsü olan ve bu kadarla da kalmayıp, rüzgar sörfünde birçok kez şampiyonluklar kazanmış manken, oyuncu ve sunucu Çağla Kubat’tan... |
|
Kendisiyle oyunculuktan sörfe, Alaçatı’dan çevre hassasiyetine kadar pek çok şey konuştuk. Bu sohbet, Kubat’ın işine olan saygısının ve tevazusunun altını çizen bir sohbet oldu, kanımca. Röportajı yayına hazırlarken, bir taraftan da, o büyük ustanın aklımdan çıkmayan muhteşem şiirini kendimce çevirip, ruhuma hep aynı soruyu sorarken buldum kendimi: “Alaçatı’da en çok neyi sevdin? Alaçatı’yı...”
Röportaj: Banu Aydoğan
Makine Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra mankenlik, oyunculuk, sunuculuk, rüzgar sörfçülüğü derken pek çok iş yaptığınızı biliyoruz. Bu kadar çok Çağla Kubat içerisinde, sizin favori Çağla Kubat’ınız hangisi?
ÇK:Sörfçülük benim için ön planda geliyor. Özellikle rüzgar sörfü, birinci planda benim için. Fakat bu, diğer işlere önem vermiyorum anlamına gelmiyor. Özellikle Arka Sokaklar’daki oyunculuğum benim için çok önemli. Bunun için gerekli eğitimleri alıyorum ve çok keyif alarak yapıyorum. Türkiye’de yalnızca sporcu olmak mümkün olamadığı için başka iş arayışlarına gittim. Farklı sektörlerde çalışmak zorunda kaldım ama şu anda yaptığım işten çok mutluyum.
Şu sıralar en çok vaktinizi alan çalışmanız nedir?
ÇK:Yaz dönemi olduğu için sörf diyebilirim. Eylül’den sonra ise oyunculuk daha yoğun olmaya başlayacak benim için. Bu konuda Türker İnanoğlu bana çok yardımcı oldu. Yaz sezonu için yarışlarım ve antrenmanlarım ön planda oluyor. Eylül ayının gelmesiyle, eğitim almaya çalışıyorum. Her sene farklı eğitimler alıyorum çünkü benim bir oyunculuk geçmişim yok. Dersimi bir tiyatro hocasından alıyorum. Aksiyon sahneleri için yeni tür dersler almaya başladım. Dövüş dersleri, silah kullanma gibi... Arka Sokaklar aksiyon dizisi olduğu için, buna yönelik de bir çalışma yapmam gerekiyor. Dolayısıyla, şimdi dizi çalışmaları da ön planda olacak.
Oyunculuğu oldukça dikkate aldığınızı gözlüyoruz. Bundan sonra oyunculukta sizi daha yoğun görebilecek miyiz?
ÇK:Ben yaptığım işi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Bu işin 4-5 sene eğitimini almış, birkaç senedir de oyunculuk yapan oyuncularla çalışıyorum. Ben onların yanında tecrübesiz olduğum için, onlar kadar renk katmak istiyorum. Onlara da saygımdan bu eğitimleri alıyorum. Oyunculuğu çok yükseleceğim kaygısıyla yapmıyorum. Sadece bulunduğum projede daha başarılı olabilmek, kendimi geliştirebilmek amaçlı yapıyorum. Ama tabii ki, ilerleyen yıllarda bu işte başarılı olduğumu görürsem oyunculuğa daha fazla yoğunlaşabilirim. Ama şu anda değil; şu anda sörfle birlikte oyunculuk yürüyor ve sadece içinde yer aldığım projeye yönelik çalışmalar yapıyorum.
Bu kadar çok işle uğraşırken elbette oldukça yoğun bir çalışma temponuz olduğunu söylemek mümkün. Peki, nasıl enerji topluyorsunuz? En çok kendinizi ne yaparak ödüllendiriyorsunuz?
ÇK:Bu iki iş birbirini çok güzel besliyor. Benim en sevdiğim şey spor yapmak, sörf yapmak. Belli bir süre sonra vücudunuz da yoruluyor; işte o dönemde oyunculuğa gelmiş oluyorum. Yaptığım dönemde bu işe çok fazla özveriyle yaklaşıyorum. Rüzgar sörfünden vücudum yorulunca, oyuculukla ilgili çalışmalarım ağır basıyor. İki farklı çok sevdiğim işi yapıyor olmakla, birinin monoton hale gelmesiyle öbürüne koşmakla, aslında yorgunluğumdan kurtuluyorum. Sörfte yarışlarda çok stresli oluyorum. Yarışlar dışında sörf yapmak çok keyifli, o zaten beni baştan aşağı dinlendiriyor. Haftada 2 gün ara veriyoruz. Ben o iki gün de Çeşme’de oluyorum mutlaka, hem antrenman yapmak hem sörf yapmak için. İstanbul’un stresinden de uzaklaşıyorum. Çok şanslı bir insan olduğumu düşünüyorum, hayatımı bu şekilde dengelediğim için ve bu iki işin olmasıyla çok güzel bir hayat yaşadığımı düşünüyorum.
“Rüzgar sörfü, ben bu işi yapamıyorum, dediğiniz bir spor.”
Rüzgar sörfünün hiç de görüldüğü kadar kolay bir spor olmadığını, deneyimleyerek tespit etmiş biriyim. Bu sporun, diğer sporlara nazaran geliştirilmesi zor olanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
ÇK:Sörf, sporlar arasında geliştirilmesi en zor olanlardan bir tanesi. Çünkü, iki tane akışkanla mücadele ediyorsunuz. Biri, hava; bir diğeri ise, su... Bir denge sağlanması gerekiyor ve yer çekimine karşı bir spor. Tam olarak zamanla gelişiyor bazı hareketler, hiçbir zaman zorluğu bitmiyor çünkü deniz çok zor. Denizin her şekli var fırtınası, dalgası, az dalgası var yani herşey anında değişebiliyor ve sizin mücadele ettiğiniz ortam da çok fazla değişebiliyor. Ben bu işi yapamıyorum dediğiniz bir spor.
O da, belki beni cezbedici yanlarından bir tanesi ama gerçekten kolay bir spor değil.
Burçe Vardarlı gibi, başka genç sörfçüler yetiştirme planlarınız ya da çalışmalarınız var mı?
ÇK:Burçe 20 yaşında. Daha 15 yaşında olan genç kızlar da var çalıştırdığım Çeşme’de. Gerçekten inanılmaz yetenekler geliyor. Önümüzdeki yıllarda Türkiye çok ilerilere gidecek sörf anlamında. Bunu görebiliyorum. Burçe’nin artık bana da çok faydası var. Öyle bir duruma geldik ki, birbirimizi geliştirmeye başladık. Yeditepe Üniversitesi Burçe’ye sponsor oldu. Her üniversite okuyan öğrencilerine bunu yapmalı. Böylece Burçe hem okumuş oluyor, aynı zamanda da ülkesini temsil ediyor yarışlarda. Tüm üniversitelere bunu yapmalarını öneriyorum. Çünkü bu genç insanların sponsor bulmaları çok zor. Okurken sporu geliştirmeleri de çok zor gençlerin. Burçe bunun çok iyi bir örneği. Burçe gibi, Fulya ve Poyraz var şimdi. Hepsiyle Çeşme’de çalışıyoruz.
Bu durum, sizin için de gurur kaynağı sanırım?
ÇK:Tabii ki, ben çok seviniyorum. Önce sadece kendi başarımla mutlu oluyordum. Daha sonra bir insanı yetiştirip, onun başarısı ile de mutlu olabilmek çok güzel bir şey. Belki bu insanların başarıları ilerde beni daha da besleyecek. Çünkü bir süre sonra bardak doluyor. Bardağı boşaltmanız gerekiyor ki tekrar doldurabilesiniz. Profesyonel tüm sporcular da genç sporcuları desteklemeliler.
Peki, doğa sporlarıyla ilgilenen biri olarak doğayla içiçe olmak size ne kazandırıyor?
ÇK:Belli sahalara sınırlanmamış olmak... Gerçekten bütün yorgunluğunuzu, stresinizi atıyorsunuz doğanın içinde. Doğa, savaşması çok zor bir şey aslında. Sürekli olarak değişken ve çok güçlü. Onunla mücadele çok keyifli.
“Alaçatı, termik rüzgar dediğimiz, doğanın kendi yarattığı bir rüzgara sahipti. Orada yapılan proje ekolojik dengeyi bozduğu için, rüzgarımız gitgide azalıyor.”
Doğayla mücadele elbette çok keyifli ama bildiğiniz gibi, doğal kaynaklar da sınırsız değil. Bu konuda görüşlerinizi öğrenmek isteriz.
ÇK:Bu konuda benim söyleyecek birkaç şeyim var. Alaçatı’da bir problem yaşıyoruz. Bizim sörf yaptığımız yer, eskiden çok esen bir yerdi. Çünkü Alaçatı, termik rüzgar dediğimiz, doğanın kendi yarattığı bir rüzgara sahipti. Orada bir proje yapıldı. Fakat bu ekolojik dengeyi bozduğu için rüzgarımız gitgide azalıyor. Şu anda çok güzel bir proje... Sonuçta, Alaçatı’nın da gelişimini düşünmek zorundayız. Bu projeyi eleştirmek istemiyorum, fakat rüzgarımız gitgide azalıyor. Orası farklı bir alana dönüşmeye başladı. Şimdi evlerin olduğu yerlere eskiden flemingolar gelirdi. Ben bunun yok edilmesine çok üzülüyorum. En azından rüzgarı koruyalım ve oradaki cenneti kaybetmeyelim. O cennet yabancılar tarafından keşfedildi ve Türkler keşfettiği andan beri bozmaya başladılar. Benim isteğim, bu projenin artık durdurulması. Daha da çok ev yapılacağı söyleniyor. Oradan teknelerin çıkışları, sörfü çok etkiliyor. Oradaki projenin değil, sörfün öncelik görmesini istiyorum.
Port Alaçatı, projesinden bahsettiğinizi düşünüyorum. Elbette, çok güzel bir proje ama her geçen gün endişe verici biçimde büyümesinin, rüzgar sörfü için tehlike yarattığı, dışarıdan bakan biri için dahi görülebilecek durumda. Kaldı ki, Alaçatı rüzgarıyla ve sörfüyle keşfedilen ve turizme de bu yüzden daha fazla katkı sağlayan bir beldemiz ve de çok güzel bir beldemiz. Maalesef başkaları, doğanın korunmasına bizden daha fazla mı önem veriyorlar dersiniz?
ÇK:Kesinlikle duyarlı değiliz. Düşünün, Dubai’de böyle yerleri yaratıyorlar; havuzları, denizleri. Bizim ise, çok güzel yerlerimiz var. Alaçatı gibi bir sörf merkezi görmedim ve her yerde yarıştım. Böyle bir yer yokken, niye biz başka bir yere bu projeyi yapmak yerine, burayı yok edip yapıyoruz? Ben bunu anlayamıyorum, anlam veremiyorum. Çok duyarsız olduğumuzu düşünüyorum birçok yerde. Bazı belediyeler bu konularda çok duyarlı, Ayvalık’ta sörfü canlandırmaya çalışıyorlar, bunları da görmek lazım. Sörf Alaçatı’yı bir anda yükseltti. Deniz, birtakım projeler için kullanırken, bir taraftan da doğaya hiç zarar vermeden spor amaçlı kullanılabilir. Bu tip yöntemler aramalıyız. Doğayı yok ederek ne elde ediyoruz, anlayamıyorum.
Doğal güzelliklere duyarlı biri olarak, gündelik hayatınızda çevre hassasiyetinizi hangi uygulamalarla gerçekleştiriyorsunuz?
ÇK: Çöp atmak konusunda çok hassasımdır. Yarışlarda, yarışçıların çevreye attıklarını toplamak gibi... Benim ülkem olmasa bile, bunlara dikkat ederim. Çünkü, doğa hepimizin doğası, bu tip konularda çok hassasım. Su kullanımına, kağıt kullanımına çok dikkat ediyorum; çünkü o kağıtların hepsi ağaç, bunu hep düşünmek gerekiyor. Daha da fazlası mutlaka yapılabilir.
(www.yesilbilgi.org)
|
|
7 Eylül 2010 - 02:44:00
|

Dolar |
|
|
1.511
|
1.521
|
|
Euro |
|
|
1.921 |
1.936 |
|
Sterlin |
|
|
2.320 |
2.365 |
|
Altın |
|
|
61.07 |
61.67 |
|
IMKB |
|
|
61030 |
|
|