Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan'ın öncülüğünde işadamlarının, işkadınlarının, gazetecilerin yer aldığı bir heyetle Pakistan'a gittik. Televizyonlardan gördüklerimiz, fotoğraflarla yansıyanlar Pakistan'da yaşananlar karşısında kifayetsiz kalıyor. Pakistan'da sel felaketinin izleri belki yıllarca sürecek. Felaketi felaketler izleyecek. Kolera, sıtma gibi salgın hastalıklar kapıda. Çatlamış topraklarda kıtlık milyonlarca Pakistanlı'ya şimdiden göz kırpıyor. Milyonlarca çocuk aç, susuz, hasta, ama yardımlar havaalanlarında bekliyor. Bir yandan sel felaketi, bir yandan terör, bir yandan yoksulluk, sefalet. Bütün sorunların kaynağında yatan gerçek ise demokrasi azlığı.
Bizimle o kadar çok ortak yönleri var ki. Sanki Türkiye'nin 1940'lı yıllarını yaşıyorlar. 1950'de Bayar'ın, Menderes'in "Yeter! Söz milletindir." isyanını Pakistan'ı görünce daha iyi anlıyor insan. Çok ileri bir demokrasimiz olmasa da, bir ülkenin demokrasi seçiminin bütün vatandaşları için ne büyük bir nimet olduğunun hep birlikte bir kez daha farkına vardık.
En güvenli kent olarak görünen başkent İslamabad'da her yer dikenli tellerle, barikatlarla çevrilmiş. Her an bir canlı bomba çıkabilir. Sokakta yürümek bile cesaret istiyor. Sürekli terör saldırısı haberleri geliyor. En büyük felaket hangisi diye düşündüm? O şartlar altında bile mutlu olmaya çalışan, sel birikintilerinde yüzen, oyun oynayan çocuklar var.
Demokrasisi bizimle kıyas kabul etmeyecek ölçüde geri. Ama, yargıçları darbeye karşı durarak, Pakistan'da demokrasiye geçişin öncülüğünü yapmışlar. Yeni süreç onların liderliğinde gelişmiş. Yargıçların demokrasiye geçişin öncülüğünü yaptığı, en geri demokrasilerden birisini yaşayan Pakistan'da yeni yapılan bir düzenleme ile yargıçları atama yetkisi parlamentoya verilmiş. Pakistan Sosyal İşler Bakanı Şahnaz Nazırali anlattı bunları. Nazırali, Zülfikar Ali Butto'nun 1967 yılında kurduğu Pakistan Halk Partisi'nden. Suikasta kurban verdikleri Benazir Butto'yu "Pakistan'da özgür, demokrat sistemin, benzeri görülmemiş, en önde gelen lideri" olarak tarif ederken gözleri doluyor. Nazırali ile Pakistan demokrasisini konuştuk. Pakistan dönüşünde ise Emine Erdoğan'ın, Sümeyye Erdoğan'ın ve heyette bulunanların Pakistan izlenimlerini aldık.
RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK
GERİ KALMIŞ DEMOKRASİSİ İLE PAKİSTAN'DA BİLE YARGIÇLARI MECLİS ATIYOR
NAZIRALİ: FEDERAL PARLAMENTER SİSTEME DÖNÜYORUZ
*Pakistan'da demokrasi yolunda ne gibi gelişmeler yaşanıyor?
Pakistan'da çok uzun yıllar askeri rejimler oldu. Bunlar demokratik süreçleri geriye götürdü ve yaraladı. 1999'dan 2007'e kadar süren yarı askeri rejim sırasında da demokrasimizde gerileme oldu. Federal demokrasi sistemine inanan siyasi partiler iktidara geldiklerinde bu sistemi oturtmaya çalıştılar. Pakistan'daki demokratik sistemler hâlâ çok kırılganlar. Halk özgür ve adil bir seçimde onlara şans verildiğinde, her zaman ilerici, ileriye dönük olan siyasi partileri desteklediler.
*Nasıl bir yol haritanız var?
Şu andaki iktidar, anayasal reformlarla demokratik süreci ve organlarını güçlendirdi. Uzun yıllar Pakistan'daki sistem İslamabad'da merkezileşen bir şekilde örgütlenmişti. Yaptığımız reformlarla ve bu reformlar konsensüs üzerinden yürütülen reformlar oldu, bu gücü merkezlerden alıp yerel noktalara, eyaletlere yaydık. Militer müdahelelerle geriye giden demokrasi sürecimiz, bu süreçte tekrar rayına oturdu ve ileriye gidiyor. Şimdi gerçek federal parlamenter sisteme dönüyoruz. Halkın gücüne inandığımız için, halktan gelen demokrasi temeline inanıyoruz.
TERÖR ÖRGÜTLERİ ÇOK YOĞUN NÜFUSLU ŞEHİRLERE KADAR SIZDILAR
*Demokrasinin yerleşeceğine inanıyor musunuz?
Pakistan'ın önünde şu anda çok fazla problem var. Çok uzun yıllardır terörle mücadele veriyoruz. İntihar bombacıları, bir çok şehrimizde aşırı uçtaki örgütler farklı metodlarla çok sayıda vatandaşımızın canını aldı. Türk heyeti gelmeden bir gece önce Lahor'da olan saldırıyı biliyorsunuz. Gördüğünüz gibi çok yoğun nüfuslu şehirlere de artık sızmayı başardı bu örgütler. Bütün kaynaklarımız terörle savaşa aktarılmış durumda. Şimdi sel felaketinin de korkunç sonuçları ile karşı karşıyayız, 17 milyondan daha fazla insanı etkileyen bir felaket oldu, aynı şekilde bütün dünyayı etkileyen Pakistan'ın ekonomisini de etkileyen global ekonomik krizle de başa çıkmaya çalışıyoruz. 4 ana problem var önümüzde, gerçek demokrasi düzeninin oturtulması, ekonomik problemler, terörle mücadele ve sel.
EMİNE HANIM TÜRKİYE'NİN SEVGİSİNİN SİMGESİ OLDU
*Türkiye elini uzatan ilk ülke oldu.
Yüzyılar öncesine giden bir dostluğumuz var. Pakistanlılar, Türkiye'nin modern bir ülke olarak gelişimini çok yakından izliyorlar. Böyle bir trajedi sırasında Sayın Başbakan'ın eşinin ziyareti çok çok anlamlı oldu bizim için. Emine Hanım,Türk halkının Pakistan halkına gösterdiği yakınlık, sevgi ve desteğin simgesi oldu.
YARGIÇLAR BASKIYA KARŞI KOYUP, İSTİFA ETTİLER
*Türkiye'de bir referandum süreci yaşanıyor, özellikle yargı vesayeti tartışmaları var. Pakistan'daki yargıçların tutumu da sık sık gündeme geliyor.
Türkiye ve Pakistan arasında çok benzerlikler var. Hem Türkiye hem de Pakistan askeri darbelere sahne oldu. Pakistan'daki militer süreçler çok daha uzun sürdü. Çok daha sert bir askeri düzenle devam etti. Tarihi süreçte yargıdakiler her zaman askeri desteklemiştir, ancak bu son dönemde onlara karşı istifa etmişlerdir. O yüzden bu farklı bir süreç oldu. İlk defa General Müşerref döneminde yargının bir kısmı onun döneminde yemin edip göreve başladıkları için desteklediler, ama bir kısmı bu askeri baskıya karşı koydular ve istifa ettiler. Şu anda çok özgür, çok aktif ve adil bir yargı sistemimiz var. Bazı yargıçlar da General Müşerref'i gayri meşyru bir lider ve devlet başkanı olarak gördükleri için onun döneminde yemin edip, göreve başlamayı reddettiler.

PAKİSTAN'DA YARGIÇ ATAMA YETKİSİ PARLAMENTOYA VERİLDİ
*Yargıçların askerlere rağmen demokrasinin yanında yer alması nasıl bir süreci beraberinde getirdi?
Sivil toplum örgütleri ile beraber benim de mensubu olduğum parti bu yargıçların liderliğinde gerçek demokrasinin oturması için önderlik ettiler. Seçimden sonra gelişen dönemde, yargının ve parlamentonun yeri konusunda bir denge oluşmaya başladı, ama hâlâ yapmamız ve ayrıştırmamız gereken çok fazla görev var. Şimdi daha dengeli bir yargı düzenimiz var. En son anayasal değişiklikler ve reformlar kapsamında özellikle 18. maddenin değişmesiyle, parlamenter ve demokratik sistem bir anlamda yargı süreci bağlamında özgürleşti.
*Nasıl?
Eskiden yargı kendi içinden kişileri yeni açılan yargıç pozisyonlarına atar ve görevlendirirdi, şimdi yargıdan gelen, teklif edilen adaylarla parlamentomuzda kurulan bir komisyon buna karar vermeye başladı. Bu çok önemli bir değişiklik. Birkaç ay önce değiştirildi, yargıçların atanmasındaki süreci net bir şekilde kapsıyor. Bazı kişiler bu anayasal değişikliği sorgulayan bir şekilde mahkemeye gittiler. Çünkü, bir güç çekişmesi var ve karşılıklı mücadele devam ediyor. Yargı otonomosini korumakta çok kararlı. Türkiye'de gündeme gelen değişiklikten çok daha radikal bir değişiklik, bu konuda yetkiyi tamamıyla parlamentoya bırakıyor.
*Türkiye'deki referandum sürecini yakından takip ediyorsunuz sanırım.
Türkiye'deki referandum sürecini takip ediyoruz. Şu anda oylanacak olan anayasa değişikliği paketinin içinde kadınlarla, çocuklarla, çalışanlarla ilgili sosyal maddeler var. Bunlar da Türkiye'nin AB standartlarında bir ülke olmasıyla alakâlı girişimler. Biz bu referandumla tartışılan konunun aslında sosyal kalkınma hedefleriyle ilgili olduğunu görüyoruz. Referandumlar her zaman çok karmaşık olur. Genellikle muhalefetteki partiler olduğundan daha büyük göstermeyi ve ortamı germeyi çok severler. Referandumlar tam bir seçim ortamında olduğu için çok fazla kaynak tüketir. Birçok ülkede referandum çok zor bir süreç oluyor. Özellikle istikrar istemeyen güçler ve muhalefet referandumu bu amaç için kullanıyor.
UMARIM İNSANLIK ÖLMEMİŞTİR
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Başbakan yoğun referandum çalışmalarını yürütürken, siyasete dair bütün konuları bir tarafa bırakıp, büyük bir sel felaketi ile boğuşan Pakistan'da soluğu aldı. Gördüklerinin hüznü ve dünyanın duyarsızlığına karşı duyduğu öfke gözlerinin içine yansımıştı. Her şeyden önce bir anne, bir kadındı. Bütün uyarıları hiçe sayıp, Pakistanlı çocuklara, kadınlara elini uzatmaktan, onlara dokunmaktan çekinmedi. İnsanlık dersi verdi. Brüksel'e "neden gittiğini" sorgulayanlara, Pakistan'dan yaralı, biçare, hasta, aç, susuz, bir yudum suya muhtaç çocukların, kadınların arasından cevap verdi. Hepimizin, Türk kadınının merhametini, sevgisini, vicdanını, elleriyle, dokunarak, hissederek felaketin mağdurlarına taşıdı.
Türkiye'ye dönüş yolunda, kendisine Tayyip Bey'i ilk gördüğünde ne diyeceğini sordum. Elini kalbinin üstüne götürdü, karşısında Tayyip Bey'i görmüşcesine, "Tayyip, hemen, ama hemen gitmen lazım. Görmen lazım, diyeceğim" dedi.
Türkiye'deki referandum tartışmalarına girmek istemedi, ama demokrasi mücadelesinde dün olduğu gibi bugün de eşinin yanında yerini almış. Bu bir başbakan eşinin mücadelesi değil, yaşadıklarının, çektiği sıkıntıların, söyleyemediklerinin, anlatamadıklarının, hatta yapamadıklarının acısını yüreğine gömen bir kadının mücadelesi. Türkiye'de yaşayan binlerce Emine Hanım'dan sadece birisinin, bir annenin, bir kadının ve vatandaş Emine Hanım'ın mücadelesi.
Pakistan dönüşünde Pakistan'a dair duyguları ise şöyleydi:
"Pakistan zaten kendisine has bir ülke. Sadece sel felaketi ile değil, terörle, yoksullukla, sefaletle mücadele ediyorlar. Yoksulluk, sefalet diz boyu. İlk defa bu boyutta, böylesine bir felaket yaşanıyor. Sel felaketi bir ülkeyi adeta esir almış, ama terör durmuyor, acıya acı katıyor. Kadınlar, çocuklar ölmeye devam ediyor, umarım insanlık ölmemiştir. Bir insan olarak çaresizliği hissettim, elimden daha fazla bir şey gelememesine kahroldum. Herkes elinden geleni yapmalı. Türkiye tek başına bu afetin yaralarının sarılmasına yetmez. Dünya Pakistan'daki bu felakete kör ve sağır kalmamalı. Elimizi uzatmazsak çaresiz, hiçbir günahı olmayan çocuklar ölmeye devam edecek. Kimi tanıyorsak Pakistan için bir katkı vermesini isteyelim. Dünya da en az başka ülkelere gösterdiği duyarlılığı Pakistan'dan esirgememeli. Fazla zaman yok, hemen şimdi. Sel felaketini yaşayan çocuklar, kadınlar şimdi kolera, sıtma gibi salgın hastalıklarla karşı karşıya kalacaklar. Pakistanlılar bu haldeyken, bizler sıcak yuvalarımızda nasıl rahat uyuyabiliriz? Pakistan'da çocuklar bir yudum suya, bir damla süte muhtaçken, bir anne olarak, bir kadın olarak yüreğimizin yanmaması mümkün mü?"
SÜMEYYE ERDOĞAN: ONLAR YOKMUŞ GİBİ DAVRANMA LÜKSÜMÜZ YOK
Başbakan Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan, son dönemlerde Başbakan' ın bütün gezilerine katılıyor. Bu defa annesini yalnız bırakmadı. Sümeyye Erdoğan ile ilk kez karşılaştım. Bütün statüleri ve konumları alaşağı eden alçak gönüllülüğü çok sahiciydi. O pek konuşmak istemedi, ama babasıyla birlikte hemen hemen bütün mitinglere katıldığı için tuttuğu nabzı merak ettim. Anadolu insanının, demokrasi sevdasına inanıyor. "Evet"i bu sevdanın bir tezahürü olarak görüyor. Millet iradesinin üstünlüğüne teslim olmuş, "hayır" çıkarsa çok üzeleceği muhakkak, ama milletin dediğinin başının üstünde yeri var.
Kendisi de söyledi, duygularını fazla ifade edemediğini, duygularını ifade etmesine gerek yoktu, çünkü Pakistan dönüşünde bütün hissettikleri gözlerine yansımıştı. Duygularını şöyle dile getirdi:
"Çok üzgünüm. Ben duygularımı fazla ifade edemem, kendi içimde yaşarım. İçimde o kadar büyük bir acı var ki bunu anlatmaya kalksam kelimeler yetersiz kalır. Pakistan'da neler yaşandığını görünce sanki bambaşka bir dünyada yaşıyormuşuz, hatta uzayda yaşıyormuşuz da dünyaya yeni gelmişiz gibi hissettim. Dünyanın büyük bölümü belki de bu şartlar altında yaşıyor, biz azınlığız. Onlar yokmuş gibi davranma lüksümüz yok. İnsanlık bu trajediyi, yaşananları görmemezlikten, duymamazlıktan gelmemeli. Hayatını kaybedecek her çocuğun, çocuğuna bir yudum su veremeyen her annenin vebali bizim üzerimizde. Sadece bizim ülkemizin değil, dünyanın duyarlılığına çok ihtiyacımız var. Benim iyi yönetim, demokratikleşme, şeffaflık gibi alanlarda akademik olarak da çalışmalarım var. Pakistan'da bu alanlarda çok ciddi bir zayıflık var. Demokrasinin beraberinde getirdiği bu kavramların uygulamalara yerleşmesi, Pakistan'ın bugünkü rejimi dolayısıyla kalıcı olarak yerleşmesi çok zor. Babamla birlikte bütün mitinglere katılıyordum, Pakistan'a gelmek için ara verdim. Bir kez daha şunu gördüm ki, demokrasinin olmadığı yerde, açlık da, sefalet de, yoksulluk da kaçınılmaz."

BAĞIŞ ÇİFTİ PAKİSTAN'I HİÇ UNUTMAYACAK
Başmüzakereci ve Devlet Bakanı Egemen Bağış, eşi Beyhan Bağış ile birlikte Pakistan'da Emine Hanım'a eşlik etti. Beyhan Bağış, Pakistan dönüşünde duygularını anlatırken dahi gözyaşlarını tutamadı. İşte onların Pakistan'a dair söyledikleri:
Egemen Bağış: 1923 öncesi bağımsızlık mücadelesini verirken ellerindeki varı yoğu satarak Mustafa Kemal'in askerlerine destek veren Pakistanlılar'ın bugün düştükleri durumu, aradan geçen süre içinde iki ülke arasındaki makasın nasıl açıldığını görünce cumhuriyetimize, demokrasimize, hukukun üstünlüğüne ne kadar önem vermemiz gerektiğini bir kez daha anladım. Aradan geçen süre içinde Pakistan demokrasiyi bir türlü oturtamadı. İstikrarlı iktidarı bir türlü oturtamadı. Defalarca darbeler oldu. Milli iradenin seçtiği liderleri idam edildi, suikastlere kurban verildi. Yürütme ile yargı arasında, ordu ile siyasiler arasında çekişmelerin hep Pakistan'ı istismar etmek isteyen güçlerin ekmeğine yağ sürdüğünü görüyoruz. Bu da Türkiye'nin demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti olarak kendi reformlarını önemsemesinin ne kadar yerinde olduğunu ortaya koyuyor.
Beyhan Bağış: Gazetelerde, televizyonlarda gördüklerimiz meğer tek boyutluymuş. Burada her şeyi çok farklı görmeye başladık. Buradaki sefaleti kelimelerle ifade etmek çok zor. Çünkü bir insanın en temel ihtiyacı olan her şeyden yoksunlar. Temiz sudan yoksunlar, çok fazla hastalık riski oluşmakta. Yüzyılın felaketi. İlk gün gittiğimiz Nowshera'daki kampta dikiş makinası teslim töreni oldu. Pakistanlı bayan kardeşlerimizle dakikalarca göz göze baktık. Onların gözlerindeki hüznünü, ağlayan bir Pakistanlı kardeşimizin göz bebeklerinin beyazının üzerine konan sineği, bana o anki bakışını ömür boyu unutamayacağım. Bir kadının aç olması, susuz kalması değil konu, konu o kadının, anne çok acıktım diyen çocuklarının ihtiyacına cevap verememesi.
EN DAYANIKLI ASSOLİST
Heyette yer alan BM İyi Niyet Elçisi Muazzez Ersoy, Pakistan'ın o zor koşullarında "çıt kırıldım" bir tavır sergilemek yerine, zorlukları yaşamayı tercih etti. 60 derece sıcağa karşı gösterdiği dirençle heyette bulunanlardan "en dayanaklı assolist" ünvanını aldı. Ersoy dönüş yolunda şu değerlendirmeyi yaptı:
"Pakistan'dan hepimiz ortak duygularla dönüyoruz. Sefalete, açlığa hepimiz gözlerimizle şahit olduk, fotoğraf karelerinden çok daha fazlası var. Pakistan'ın dörtte üçü sular altında. Hâlâ sular yoğunluğunu koruyor ve yağış devam ediyor. Gördüklerimiz insanların perişanlığı, bir felaket içinde yaşam savaşı veriyorlar. Çocukların durumu içler acısı. Buna yürek dayanmaz. Çocukların üzerinde yüzlerce sinek, çocuklar yaralı. Devletimizin, Kızılay'ın çok büyük yardımları var. Bütün dünya Pakistan'a yardım etmeli. Dünyanın her gün değişen gündemi içinde Pakistan'ın kaybolmasına, unutulmasına müsaade etmeyelim. Onlar ayağa kalkana kadar bir Türk insanının şefkatli eli Pakistan'a uzanmalı."
KOÇ: TERKEDİLMİŞ BİR MEMLEKET GİBİLER
Caroline Koç (Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı Başkanı):
Çok önemli bir tecrübe yaşadığımı düşünüyorum. Bir felaketin nasıl yaşandığını yerinde gördük. İçim içime sığmıyor. Daha çok şey yapmak istiyoruz. Dönünce mümkün olduğu kadar gördüklerimi anlatmaya çalışacağım, herkesin kendi bütçelerine göre bir bağışta bulunması gerekiyor. Yapılacak çok şey var. Pakistan'da zaten çok büyük bir yoksulluk var, bu sel felaketi onlar için çok büyük yük oldu. Bu sel felaketinin dışında bir yanda yoksulluk, bir yanda terör var. Çocuklar sefalet içinde büyüyorlar. Nereye çekilseler gidecekler. Eğitim hiç yok. Pakistan denilince aklıma çaresizlik geliyor. Terkedilmiş bir millet gibiler. Zayıf demokrasi çok büyük bir handikap. Askeri anlayışının baskısının çok kuvvetli hissedildiği bir memleket."
ÖZDEMİR: BİZ EVİMİZE DÖNÜYORUZ, AMA ONLAR ORADA
Gülseren Özdemir (İşadamı Nihat Özdemir'in eşi): Biz şimdi evimize dönüyoruz, gördüklerimiz aklımızda yerleşti. Bir müddet sonra hayal olacak oradaki gerçekler, ama orada yaşayanlar için gerçekliklerini sürdürecekler. Ziyan olan, yaşamayan bir toplum. İçim çok acıdı. Hammadde var, her şey var, helva yok. Çünkü demokrasi yok, demokrasi olmadığı için herşey var, ama ortada aş yok. Her şeyin olması, fakat aşın olmaması insanı daha çok üzüyor. Demokratik hiçbir ülkede böyle bir görüntü olmaz. Bugün çoğu ülkede sel, deprem felaketi oluyor, ama bunlar yaşanmıyor.
BOL: DÜNYA DUYARSIZ
Fuat Bol (AK Parti İstanbul Milletvekili):Pakistan'dan hüzünle ayrılıyorum. Doğrusu felaketi bu boyutta zannetmiyordum. Bugün yaşanılanlarda Pakistan yönetiminin ve diğer ülke medyalarının büyük etkisi var. Asrın felaketi ile karşı karşıyayız ama, dünya habersiz ve dolayısıyla duyarsız. Pakistan yönetiminin gerçek yüzü bu felaketle ortaya çıktı. Adı demokrasi ama tamamen askerlerin kontrolünde ve halktan kopuk bir azınlığın elinde bir ülke. Pakistan 2010 yılında Türkiye'nin 1940'lı yıllarını yaşıyor ve bu ülkenin elinde atom bombası var. Belli ki İngiliz sistemini kurup, adamlarını yerleştirip gitmiş. Aynı kısır döngü hâlâ sürüyor.
KAVAF: SEL VAR OLAN YOKSULLUĞU DERİNLEŞTİRMİŞ
Selma Aliye Kavaf (Devlet Bakanı): Felaketin boyutlarını anlayabilmek için Pakistan'ı yerinde görmek lazım. Sel felaketi var olan yoksulluğu derinleştirmiş. Kendi içlerindeki demokrasi mücadelesi, mezhep çatışmaları da bu sıkıntıları derinleştiren başka bir konu. Bütün dünyanın Pakistan'a yardım elini acilen uzatması gerekir.

BAHÇEKAPILI: DOĞANIN DENGESİ BOZULUNCA DOĞA İNTİKAM ALIYOR
Ayşenur Bahçekapılı (AK Parti Grup Başkanvekili): Pakistan yıllardır emperyalist ülkeler tarafından sömürüldü. Bugün Pakistan'ın yaşadığı felaket bu gerçeği bir kez daha ortaya çıkarıyor. Ülke sular altında, insanlar aç, susuz, hasta ve çaresiz. Buradaki doğa olayının bize gösterdiği iki şey önemli, doğanın dengesini bozarsanız, doğa intikamını alır. İkincisi de sömürüye teslim olmamak. Herkes Pakistan'a yardım etmeli, insanlık insanlığa elini uzatmalı.
GÜR: BİR ANNENİN DUYARSIZ KALMASI MÜMKÜN DEĞİL
Yasemin Gür (Ramsey Giyim Dış Ticaret Yöneticisi): Felaketin boyutu çok büyük. Görmeden büyüklüğünü anlamak mümkün değil. Çadırlara, su arıtma tesislerine, su klorlama tabletlerine çok büyük ihtiyaç var. Kızılay çok başarılı çalışmalar yapıyor, en önemlisi de muhtaç insanların yaşama tutunmalarını sağlıyor. Biz sivil inisiyatif grubu olarak Kızılay ile birlikte yardımlara devam edeceğiz. Bir annenin, bir kadının orada yaşananlara duyarsız kalması mümkün değil.
KAMER: ALLAH'IN PARA VERDİĞİ İNSANLAR BUNU DAĞITMALI
Atasay Kamer (Atasay Kuyumculuk): "Sabreden fakir mi şükreden zengin mi daha hayırlıdır" derler. Helikopterle felaket bölgesine inerken, herşeyi bırakıp yardım umuduyla helikoptere ellerini uzatan insanları görünce, şükür bir cümleye bakar, sabır onların hayatı diye düşündüm. Bizimkisi zaten en kolayı. Sahip olduğumuz para-mülk zaten bizim değil. Allah parayı dilediğine verirmiş. O zaman verdiği kimselerin görevi dağıtmak. Türkiye'den kalkıp Pakistan'a giderek, 15 gündür hayatlarını bir tarafa bırakan doktorlarımız ve gönüllülerimiz insanlık adına beni çok umutlandırdı."
BUGÜN
|